Ahmet Güvenek
Karaman’a hasretliğim üzüle üzüle bitmez’
1955 yılı Ağustos ayında Kırmahallenin Leblebici değirmenine yakın bir sokakta dededen kalma bir evde 4 kardeşin 3.sü olarak doğdum.
Rahmetli babam Nazmi Güvenek(Ormancı Nazmi) Ermenek’te doğmuş babasını küçük yaşta kaybettiği için çocukluğu dayısının yanında Silifke ve Adana’da sıkıntılar içinde geçmiş. Dürüst,karizmatik,boyu posu,yakışıklılığı,duruşu,yürüyüşü farklı bir insandı. Hem matematik hemde edebiyat yönü vardı. Çok güzel şiirler yazar en karmaşık matematik sorularını kendine has metodlarla çözerdi.
Orman İşletmesinde muhasebeci olarak görev yapar,4 çocuğuna iyi bir hayat ve gelecek hazırlamak için sabah erkenden saylar altında bulunan bahçemize gider ekim,dikim işleri ile uğraşır ürünlerin satış işlemlerini yapar görevine dönerdi.
Onurlu, gururlu, hiçkimseye minnet etmeyen kaliteli bir insandı Allah rahmet eylesin.
Rahmetli annem Nüset Güvenek, Boynukalın Hacı Ahmet Ağanın kızıydı.Oda babasını 3 yaşında kaybetmişti. Fedakar,cefakar,inanılmaz verici,fakir fukara dostu,garip guraba koruyucusuydu. Sabah biz uyanmadan kalkar sobayı yakar ,kahvaltıyı hazırlar sonra bizi kaldırırdı. Allah rahmetiyle muamele etsin.
4 kardeşten abim Sezai Güvenek Avukat,ablam Perihan(rahmetli)öğretmen,ben makine mühendisi en küçüğümüz Asuman Ekmekcioğlu İngilizce öğretmeni oldu .
Kırmahalledeki evimiz çok ilgiçti. 3 odası ve sekialtısı vardı odalarda yüklük dediğimiz yatak yorganları koydumuz yerin altı banyo yaptığımız gusulhane idi. Yüklüğün üst tarafında musandıra dediğimiz sonbaharda Avgan Köyünden gelen narları özenle yerleştirdiğimiz bir yer vardı.
Evin avlusunda(hayat) aşhane(mutfak) mutfağın içinde kayıtdamı dediğimiz kilerimiz vardı. Burada un,bulgur,salça vs kışlık yiyecekleler depolanırdı.Evimizin toprak damı kış öncesi tuzlanarak taş yuvakla sıkıştırırlır,çok kar yağdığı zaman tahta kürekle yola ve bahçeye kürenir,bizde sokakta yükselen kar kümelerinin üstüne damdan atlardık.
Evimizin hemen yakınından geçen Mut caddesinin alt tarafından saylar altındaki bahçelerin sulanması için kullanılan dere akardı.Garaj meydanında bulunan Belediye salhanesinde(mezbaha) kesim yapıldığı zaman kıpkırmızı akardı.
Kırmahalle ilginç bir yerdi. Mezarlığın bulunduğu yerin sol tarafı saylar üstü harman yeriydi. Tarlalardan derilen mahsüller burda dövenle ezilir saplar saman olur taneler ayrılırdı.
Harman sahipleri izin verirse çocuklar harman sürme denilen bir çember etrafında dönen atları sürmekten büyük bir zevk alırdı.
Yukarıdaki cami meydanında mahallenın ihtiyacını karşılayan 4 bakkal 2 berber 2 kahvehane vardı. Buyuk cami meydanında bazı evlerde atalarının Afrikadan geldiği söylenen zenci komşularımız otururdu. Benım de sınıf arkadaşlarım arasında olan Şenkara soyadı çok ilginç gelirdi. Sonbaharda un ve bulgur yapılacak buğdaylar çürük su çeşmelerinde yıkanır,bulgurlar kaynatılır, meydana serilen bezler üzerinde kurutulurdu. Akşam olunca sergiler toplanır sabah tekrar açılırdı. Güvenlık için aileden birisi sergi arasına serilen yatakta gece nöbetçisi olurdu. Kuruyan buğday ve bulgurlar Leblebici değirmenınde değirmenci Kemal Amca tarafından öğütülürdü.
Aşağı cami meydanın alt tarafında tatarlar mahallesi vardı, Nimetullah ve Gaybullah Hocalar mahallenın çocuklarına kuran öğretirdi. Aşağı camii imamı ünlü Akhoca idi.
O devirde zengin fakir ayrımı pek yoktu,genelde evlerde birbirine yakın yemekler pişerdi. Dar gelirli ama onurlu,gururlu,hallerini hiç kimseye hissettirmeyen tertemiz evlerinde şükürle oturan komşularımızı hatırladıkça içimde bir burukluk oluşur hüzünlenirim.
Yazdan kurutulan sebze ve meyveler kışa yemek olurdu.Maydonuz bile yazdan kurutulur kışın kullanılırdı. Karaman’da sebze, meyve ve et sadece birbirine bitişik pazarda ve kasap halınde satılırdı. Sebze pazarı gırışınde Bifa Biskuvinin kurucusu Yılmaz Babaoğlu’nun ilerde Saray Biskuvinin kurucularının babaları Durhasanın Kamil amcanın dükkanı vardı.Kasap haline kışın bir iki tane kasap dükkanı açık olurdu. Mahalle aralarında kurulan semt pazarları ve kasap dükkanları yoktu.
Ramazanda mahallemizin davulcusu kör Fevzi davul çalar karısı kapı tokmaklarına vurarak sahura kaldırıdı. Sahurda Tat Mehmet amcanın fırınında pişirilen tahinli pideler varsa kıyma veya peynir sıkmaları yenırdı. Akşam iftar vakti olunca evimizin üst tarafında bulunan sokak çeşmesinin etrafında çocuklar toplanır kaleden atılacak topu beklerdik. Önce ışığı sonra sesi duyar oruçlarımız açar koşarak evlerimize giderdik.
Saylar altında bulunan bahçemizden topladığım elmaları hemen yakındakı top sahasına( stadyuma )gider orada elimdeki tasa doldurur satardım. Bahçede yetişen mısırları leblebici değirmeni karşısındaki söğüt ağacının altında mangalda pişirir satardım. Bana maliyeti olmadığı için çok para kazanırdım.
Okul çağı gelince evimize yakın İstiklal İlkokuluna kayıt oldum.İlkokul öğretmenim İsmail Ay ve müdürüm İstanbul beyefendisi Hasan Sağdıç’ı rahmet ve minnetle anarım.
İlkokulda çarşıda bulunan Kayserlioğlu Çocuk Kütüphanesine giderdik.Kütüphane müdürü Ayşe Abla bizimle yakından ilgilenir kitap tavsiyesinde bulunurdu.Kemalettin Tuğcu,Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Ömer Seyfettinin tüm eserlerini okumuştuk.Kütüphanede zaman zaman kısa tiyatrolar sahnelerdik. O dönemde çocuklar genellikle Tommix ,Teksas gibi resimli roman okurlardı biz Ayşe Ablamızın yönlendirmesiyle 20 kuruşa aldığımız Doğan Kardeş dergilerini okurduk.
Bayramlarda buğday pazarına kurulan bayram yerine gider topladığımız paralarla havadan gelen(dönme dolap) ve tahta salıncaklara biner Aktekke camisinin yanındaki bisikletçi Ali Amcadan buyuk 3 tekerli bisiklet kiralar zevkle dolaşırdık.
İlkokul son sınıfta babamın görev yaptığı Orman İşletmesinin lojmanına taşındık.Hayatımda yeni bir sayfa açılmıştı. Evimiz 2.İstasyon caddesinde okulumuz tek ortaokul olan Yunus Emre Ortaokulu idi.Dolmuş,belediye otobüsü,servis yoktu küçücük adımlarımızla karda kışta okula gidip gelirdik.
Ortaokuldan sonra Liseye başlamıştık .Lise evimize yakındı,sabahtan öğleye kadar 4 ders öğleden sonra 2 ders yapardık. Cumartesi günleri tatil değildi öğleye kadar ders yapardık. Öğle tatilinde genellikle çimen ekmek yenırdi.Şimdi düşünüyorumda öğretmenlerimiz çimen kokulu sınıflarda nasıl ders yaparlardı.
Lisede sınıflar ve okullar arası münazaralar yapardık, münazara gününe kadar ekip arkadaşlarımla günlerce hazırlanır tezimizi ateşli konuşmalar yaparak savunurduk.Münazaralarda konuşmalarımızı ezbere yaptığımız için halen o konuşmaları yapabilirim.
Lise yıllarımızın renkli kişiliği rahmetli Muammer Baran Abi idi. Bizimle beraber okula gelir dönerdi. Çok kültürlü entelektüel bir kişiydi şiirler okur, konferanslar verirdi. Kavuşamadığı Semiha adlı sevgilisinı anlatırdı.Milli günlerde çok özel davranırdı.
Lisede 3 fen bir edebiyat sınıfı vardı. Sınıf ve okul arkadaşlarım çok başarılı çocuklardı. hemen hepimiz o günki Türkiye’de sayıları sınırlı olan üniversiteleri kazanmıştık. Öğretmenlerimiz bize ders çalışarak geldiklerini söylerlerdi. Yani canavar gibi çocuklardık. Halen ülkemize değişik alan ve branşlarda hizmet vermeye devam ediyoruz.
Lise bitmiş sıra üniversiteye gelmişti. O yıllarda Üniversiteye, gelen puana göre tercih yapılarak girilirdi. Ülkemizin geleceği sanayıde diye Makına Mühendisi olmaya karar verdim.Abim Ankarada okuduğu için bende tercihimi Ankara yapmak durumundaydım.
Ankara’da bugunkü adı Gazi Üniversitesi olan ADMM makine bölümüne kayıt yaptırdım. Üniversite yılları Allah bir daha ülkemize yaşatmasın diye dua ettiğim günlerdi. Hergün bir yerlerde bomba patlıyor ölenler yaralananlar boykotlar okula gidip gelirken tir tir titrerdik. Bir gün okul dağılıken üst katlardan öğrencilerin üstüne patlayıcı atılmış ölen yaralananlar olmuştu.Ankaradaki evimiz okula yakındı,rahmetli annem bombanın sesinden elindeki bardağı yere atmıştı.
Ülkenin en dinamik kesimleri gençlik birbiriyle çatışmaya itiliyordu.Çok korkunç günlerdi.
Boykot ve kapatmalardan okul bir yıl uzadı. O dönemde haftanın belirli günlerinde siyah beyaz yayın yapan tek kanallı TRT televizyonu vardı.Televizyon yayınlarının izlendiği bölgelerde televizyon olan evlerde açılış istiklal marşından kapanış istiklal marşına kadar herkes ekran başında olurdu. Ertesi gün ülkenın gündemi akşamki televizyon yayınları olurdu.TRT genel Müdürü değişikliği hep olaylı olurdu.
Bende boş kaldığım dönemi TRT televizyonunda çalışarak geçirmeyi düşündüm.Ama oraya girmem çok zordu. Çok buyuk bir çabayla torpilsiz TRT Ankara Televizyonunda basın halkla ilişkiler bölümünde göreve başladım. Odamız çok hareketli popüler bir yerdi dönemin ünlü sanatçıları gazetecileri ropörtajlar yaparlar fotoğraflar çekerlerdi. O dönem televizyonda yayınlanan film ve diziler hakkında haber ve fotoğraflar bizim odadan dağıtılırdı.Gazeteci,politikacı ve sanatçılarla iyi ilişkiler kurmuştum. TRT de kurduğum ilişkiler dostluklar ileriki yıllar için bana hem deneyım kazandırmış hemde buyuk sermaye olmuştu.
1978 de Karaman Lisesinde İngilizce öğretmenliği yapan lojman komşumuz,ortaokul ve lise arkadaşım Betül Çelikörs ile hayat arkadaşıda olduk.Eşim Ankara’ya Başkent Lisesine tayin oldu.1979 yılında ikiz oğlullarım Ömer Taha ve Nazmi Burak dünyaya geldiler.İkiz çocuk büyütmek çok zordu bu arada okulda bitmiş makine mühendisi olmuştum.Ankarada kimsemiz yoktu Türkiye Şeker Fabrikalarına tayin oldum.Ereğli Şeker Fabrikası kuruluşu başlamıştı Ereğliye makine mühendisi olarak atandım.
Şeker Fabrikasında çalışırken oradaki Ereğli’li arkadaşlarım benim Karamanlı olduğumu öğrendiklerinde ‘biz üç Ereğlili bir araya gelince nerede eylenelim ,siz Karamanlılar üçünüz bir araya gelince Karamana hangi fabrikayı kuralım diye konuşursunuz’ dediklerinde hayret ettim evet biz arkadaşlarımızın babalarıyla hangi fabrika kurulmalı diye sohbetler ederdik. O zaman Karaman’da bir Sümerbank İplık Fabrikası 2 de un fabrıkası vardı.Düş olmadan iş olmazmış.Bugün Karaman Organize Sanayıınde bulunan onlarca fabrika bu düşlerin eseridir.Bugun bu fabrikaların sahiplerinin hemen hepsi benim çocukluk veya okul arkadaşımdır.Fabrikaların sahibi benmişim gibi gurur duyuyorm.Yurtdışına yapmış olduğum seyehatlerde Karaman ürünlerini raflarda görünce bir hemşehrimle karşılaşmış gibi heyecanlanmışımdır.Haydı Mostar köprüsüsnün başındaki büfede varlardı neyse de Estonyada Letonyada ne işleri vardı... gurur duymamak imkansızdı.
12 Eylül askeri darbesi ben Ereğli’deyken yapıldı. Yönetim fabrika yapımını durdurdu Konya Şeker Fabrikasına tayin oldum. Konya’dan bir yıl sonra Turhal’a tayınım çıkınca zaten yapıma mizacıma uymayan mühendisliği bırakma kararı alıp istifa ettim.
Çeşitli iş kollarında faaliyet gösteren şirketlerde yönetici ve kurucu ortak,yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım. 1990 yılında aile şirketimiz Güvensan Gıda Tarım San.ve Tic. A.Ş.ni kurduk.
1986 yılında Konya’da şu anda Düsseldorf’ta Uluslararası bir şirkette yönetici olarak çalışan Boğaziçi Matematik mezunu kızım Merve Güvenek Dağ dünyaya geldi. İki oğlumdan Ahmet Ekrem ve Mehmet Emir adında iki erkek, Ayşe Nehir ve Zeynep Ela isimli iki kız torunum var.
1981 yılından beri iş hayatının içindeyim. 1990 yılında kurduğumuz aile şirketimiz Güvensan genelinde İksisat ve Edebiyat okumuş masterlerini tamamlamış oğullarım ile kristal şeker pazarlama ve dağıtımı yapıyoruz, nitelikli konut ve işyerleri yapıyoruz. Konya’da kurumlar vergisi ödemelerinde 1. 2. ve 3.lüklerimiz olmuştur.
2001 yılında dönemin TÜSİAD yönetiminin davetiyle TÜSİAD’a üye oldum. Burada ülkemizde üniversite öğrencilerine dönük ‘Bu Gençlıkte İş Var’ projesinde rehberlikler yaptım. Türkiyenin ünlü iş insanları ile öğrencilere yol gösterdik. Rahmetli Sakıp Sabancı’yı Selçuk Üniversitesinin efsane rektörü Prof.Dr. Süleyman Okudan’la tanıştırarak büyük bir konservatuar yapılmasına aracılık ettim.
Türkiye’deki büyük holding ve şirketlerin üst düzey yöneticilerinin üye olduğu ‘Türkiye Kurumsal Yönetim Deneğine üye olarak burada çeşitli toplantı ve konferanslarla aile şirketlerinin kurumsallaşması için çaba sarf ettim.
1981 yılından beri Konya’da yaşıyorum. Bu şehirle ilgili asla kötü bir şey söylemem ama ben gururla her yerde nerelisin sorusuna ‘KARAMANLIYIM’cevabını veriyorum. Bu Karaman il olmadan öncede böyleydi. Biz tahinli pide ,mayalı ekmek almak için hala Karamana gideriz.Güveci alıp fırına calla verip Karaman sokaklarını teneffüs ederiz. Karaman lezzetlerinden batırık ve arabaşı sofralarımızdan eksik olmaz. Bizim Karaman sevdamız yüreğimize kazınmıştır. Bu kitabın hazırlanmasını planlayan ve hayata geçiren Anı Bisküvi ailesini Rıfkı Boynukalın’ı, Nazım Boynukalın’ı okul arkadaşım Vefik Boynukalın’ı, asker arkadaşım Kemal Boynukalın’ı tebrik ediyorum ,bana anılarımı paylaşma imkanı verdikleri içinde teşekkür ediyorum. Başarıları daim olsun.Allah yollarını açık etsin.
Velhasılı şu Karaman yazıla yazıla bitmez...
9/ŞUBAT/2021 KONYA
Yorumlar
Yorum Gönder