Mahmut Feridun Erdoğdu
1951 yılında Karaman Ağa Camisi yanındaki Kubbittin Sokak’ta, şimdi müze olarak kullanılan evde dünyaya gelmişim. Hiç görmediğim rahmetli dedem Ağa Camisi’nin uzun süre imamlığını yapmış olan ve dönemin ünlü Kur’an hocalarından Topal Fevzi Hoca’dır. Rahmetli babam Karaman Tapu Sicil Müdürlüğü’nden emekli Mehmet Rıfkı Erdoğdu (Tapucu Rıfkı olarak anılırdı). Rahmetli annem Koçakdede Mahallesi’nden Madırabazların Fadime’nin kızı Nadire Erdoğdu’dur. Dört kardeşiz; Rahmetli abim Dr. Ziraat Yüksek Mühendisi İsmail Hakkı Erdoğdu, ablam Antalya’da ikamet eden Meryem Ünlü, kardeşim ise Karaman Müzesi’nden emekli olduktan sonra Antalya’ya yerleşen Nail Uğur Erdoğdu’dur.
Karaman Güneş İlkokulu, Karaman Ortaokulu ve 1969-70 döneminde Karaman Lisesi mezunuyum. İstasyon Caddesi’ndeki Karaman Lisesi’nin ilk öğrencilerindenim. Okulun açıldığı ilk gün, gardan okul sıralarını hep beraber taşımıştık. Lise dönemimden unutamadığım bir anımı anlatmak istiyorum:
Okulun Kimya Kolu başkanıydım. Kimya hocamız öğrencilerden toplanan aidatlarla deney yapmamız için gerekli malzemeleri Ankara’daki bir firmaya sipariş ederdi. Deney malzemeleri geldiğinde, PTT’ye gider, parasını öder ve paketi teslim alırdım. O günlerde deney için gerekli olan “Kalsiyum klorür” maddesine çok para ödemiştik. Kimya hocamız, “Bu maddeyi Amerika’da buzlanmayı önlemek için yollara atıyorlar. Biz ise yarım kilosuna bu kadar para ödüyoruz” diye sitem etmişti.
Lise sonrası Kara Harp Okulu sınavlarına girdim. Yazılı, sözlü ve beden eğitimi sınavlarını kazandım. Sıra sağlık raporu almaya gelmişti ki, idrarda bulunan bir madde devamlı yüksek çıktığı için elendim. Bunun üzerine hemen Ankara Hastanesi’nde görevli Dr. Celalettin Özer abimin yanına gittim. İçime “elenecek kadar hasta mıyım?” diye bir kurt düşmüştü. Celalettin abi “insan çok yorgun veya uykusuz olduğu zaman idrarında bu madde yükselir. Bir gün önce bana gelseydiniz bir ilaç verirdim ve o madde ertesi gün normale dönerdi” dedi. Rahatlamıştım, bir sağlık sorunum yokmuş.
“Kaderim subay olmak değil, sivil hayat yaşamakmış” diyerek, 1971’de şimdiki adıyla Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım.
Üniversite hayatım boykotlarla geçti. Öğrenciliğim süresince boş zamanlarımda bir hocamın (Rahmetli Ergin Akman) planlama bürosunda teknik ressam olarak çalışmaya başladım.
Fakülteden 1977 senesinde mezun oldum. Aynı büroda mimar olarak çalışmaya devam ettim. 1980 senesinde askere gidinceye kadar mezun olduğum okulda part-time öğretim görevlisi olarak görev yaptım. Yedek subay askerlik görevimi Edirne Mekanize Tümen Orduevi’nde tamamladım. Askerlik sonrası daha önce çalıştığım büronun isteği ile yeniden eski görevime döndüm.
Aynı yıl ortaokuldan sınıf arkadaşım olan rahmetli Hasan Özkaymak Karaman’da belediye başkanı seçildi. Beni Karaman’a davet etti. Rahmetli Hasan, “Karaman bana, Ankara sana ait” dedi. Devam etti: “Ben burada karar alacağım, sen Ankara ayağını halledeceksin.” Teklifini memnuniyetle kabul ettim. Karaman’a hizmet etme fırsatını yakalamıştım. İlk işim, artık Yunus Kent olarak anılan, o zamanlar Hazine’ye ait arazinin imara açılması kararının hayata geçirilmesi oldu.
O yıllarda Hazine arazileri imara girdikten sonra belediye malı olarak tescil ediliyordu. Böyle bir arazinin imar planlarının onayı ise İmar ve İskân Bakanlığı’na aitti. En iyimser şekilde 3-4 seneden önce sonuçlanması mümkün değildi. Rahmetli Hasan Özkaymak “Ben anlamam, kendi üzerime düşeni yaparım. Altı ayda Ankara onayının halledilmesi lazım. Bu da senin işi” diyerek, son sözünü söyledi.
İmar ve İskân Bakanlığı’nda çalışan dört sınıf arkadaşımı bir araya getirdim. Durumu anlattım ve “İmar planlarının 6 ayda onaylanması gerekiyor” dedim.
Arkadaşlarımın yönlendirmesi ve destekleriyle Yunus Kent’in imar planlarını, “Ankara Eryaman İmar Planını örnek alarak” çizip, 6 ayda onaylattırdım. Bildiğim kadarıyla bu alanda meydana gelen parseller sonradan belediyenin büyük gelir kaynağı olmuştu.
Hatırlayanlar vardır; o yıllarda bile Karaman’ın inek sürüleri şehir dışında otlandıktan sonra çoban tarafından şehrin girişinde serbest bırakılırdı. Her inek kendi evini bulur ve kapı önüne geldiğinde içeriye girmek için böğürmeye başlardı. Devamlı büyüyen ve il olma iddiası taşıyan Karaman’ın, bu köy görüntüsünden kurtulması gerekiyordu.
İkinci işim, bu sorunun çözümüne yönelik oldu. Mara Yolu diye bilinen yol üzerinde her biri 5 bin m2’lik yine Hazine’ye ait arazide besicilik, parselleri belirleyip, imar planlarını hazırladıktan sonra İmar ve İskân Bakanlığı’na onaylattım. Bu parseller, belediye tarafından besicilik yapmak isteyenlere dağıtıldı.
Üçüncü işim, Hisar Mahallesi olarak anılan Kale ve çevresinin peyzajının yapılmasıydı. Bu alandaki evlerin hiçbirinin kanalizasyonu yoktu. Ya düden vardı ya da sızdırmalı foseptik dolayısıyla evlerin pis suları araziye karışıp Karaman Kalesi’nin temel yapısına zarar vermeye başlamıştı.
Uzun süre beraber çalıştığım Ankara Ziraat Fakültesi Peyzaj Bölümü profesörlerinden Selami Sözer Hocamla görüştüm. Birlikte peyzaj çalışmalarına başladık. Projenin, Konya Anıtlar Bölge Kurulu’ndan onayı gerekiyordu.
Rahmetli Hasan Başkan bir gün aradı, acilen Karaman’a gelmemi, projeyi ve Selami Sözer Hocamı da getirmemi istedi. Konya kurulu, ertesi gün Kale içinde, proje ile ilgili toplantı yapacakmış.
Hocamla birlikte sabahın erken saatlerinde Karaman’a geldik. Kurul üyeleri Kale’nin üstünden gecekondu görünümlü Hisar Mahallesi’ni seyrediyorlardı.
Kurul üyeleri, peyzaj çalışmasının gerekliliğini kabul ediyor ancak çizilen projenin yetersiz olduğunu savunuyorlardı. Rahmetli Hasan Başkan’ın ısrarı ile projeyi onayladılar.
Sonradan öğrendim ki, kurulda başka bir proje hazırlamışlar ve o projenin uygulanmasını istiyorlarmış. Ne yazık ki, bizim çizdiğimiz proje, sonradan çok büyük değişiklerle hiç hoş olmayan bir görünüm kazandı.
Bizim projemizde Kale’nin ihtişamıyla yarışan hiçbir yer üstü yapı yoktu. Şimdiyse Kale ikinci planda kalıp, yeni yer üstü binalar meydana gelmiş. Tıpkı, Yunus Kent imar planlarında rant amaçlı yapılan ve mahallenin özelliklerini kaybettiği plan değişiklikleri gibi...
Rahmetli Yılmaz Babaoğlu ile Özel Çankaya Hastanesi’nin tadilatı ve Ankara’daki işleriyle ilgili çok sıkı bir çalışmamız oldu. Ankara Balgat semtinde bulunan bir arsasının üzerine 5 konutluk bir bina yaptım. Bina bittikten sonra Mehmetçik Vakfı’na genel müdürlük binası olarak sattık. Bu sayede Mehmetçik Vakfı’nı tanıdım ve yaklaşık 15 sene bu vakfa fahri teknik danışmanlık hizmeti verdim. Hayatım boyunca gurur duyduğum en önemli uğraşlarımdan biri bu çalışmadır. Diğeri ise kurucuları arasında olmaktan onur duyduğum Ankara Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin bugüne kadar üniversite öğrencilerine ödediği burslarla ilgili çalışmalarımdır.
Halen 1985 yılında kurduğum kendi şirketimde ve büromda serbest mesleki faaliyetlerimi sürdürmekteyim.
Yorumlar
Yorum Gönder