Mehmet Akif Eyler
Toprak damlı evlerde uzun süre yaşamadım. Hayatım hep büyük şehirlerde geçti: İstanbul, Ankara, Boston. Ama memleketimi hiç unutmadım, çocukken 5-6 kere, gençlikte 2-3 kere, evlendikten sonra hemen her sene (iki gün bile olsa) uğradığım Karaman bana ne ifade ediyor?
Karaman “memleket”tir. Yazın ne yaptığımız sorulunca “memlekete gittik” cevabı biraz övünme, biraz da “neler yaptık neler gördük” anlamındadır ama soruyu soran bunu asla bilemez!
Karaman selamdır. Büyük şehirde ancak tanıdıklara ait olan selam, burada kimseden esirgenmez, yolda karşılaşılan herkese selam verilir. Tanıdıklar için de “önce selam, sonra kelam” kuralı geçerlidir.
Karaman kara trendir. 25 saatlik yol boyunca geçilen köprü ve tüneller, durulan istasyonlar, ıssız yerlerde beklemeler, yolluk olarak verilen kuru köftelerdir. Lakin kara tren tehirlidir, birkaç saat gecikme olağan, ertesi güne kalmak “epey gecikmiş” sayılır.
Karaman hasrettir. İstasyonda nasıl karşılandığımız hatırlanmaz ama ayrılık sahneleri hâlâ dün gibi gözümün önünde. Çocuk aklımla hasretin sebebini hiç anlamamıştım, madem ayrılık bu kadar zor, neden birlikte oturmayız?
Karaman kavuşmaktır. Kasaba’yı geçince, Hacıbaba Dağının eteklerinde, 20 km uzaktan “işte göründü!” demektir. Dönüşte aynı yerden geçerken arkaya bakmadan derin bir iç çekmektir.
Karaman Kara Dağdır. Ovanın ortasında Ulu Dağdan daha heybetli bir duruş sergileyen bu dağın nasıl olup da şehrin her yerinden göründüğünü bugün bile anlayamadım.
Karaman camidir. Büyük şehirde en yakın cami yarım saat uzakta iken Hoca Mahmut Camisi evin hemen yanında. Eski Karaman için bu bir ayrıcalık değildi, çünkü her evin yanında bir cami bulunurdu.
Karaman ezandır. Minareye çıkan müezzinin kendi sesiyle (hoparlör yokken) okuduğu ezanları duymamak, duyup etkilenmemek mümkün değil. Yakın zamanda şehrin bütün camilerinde ezan eş-zamanlı okunmaya başladı. Kabristan’da akşam ezanını, böyle bütün minarelerden tek ses dinlemek çok farklı bir etki yapıyor.
Karaman “çürük su”dur. Evlerde su olmadığı devirde, temizlik için caminin yanındaki bu çeşmeden su taşınırdı. İçmek için kullanılan “sağ su” da çok uzak sayılmazdı. Büyük şehirliler, burada neden iki türlü su olduğunu da anlayamadı!
Karaman Seki Hamamıdır. Evlere şebeke suyu geldikten sonra bile, haftada bir hamama gidip keselenmeyenler doğru temizlenmiş sayılmazdı. Evdeki banyo ancak “ıslanıp çıkmak” içindi.
Karaman Zabıta Behcet’tir. Rahmetli dedem günün ortasında işine ara verip camiye gelir, öğle namazı, öğle yemeği ve öğle uykusundan sonra bisikletiyle işe gider ve şehrin trafik düzenini sağlardı. O sıralar 70 yaşına yakın olduğu halde durmayan bir hareket halindeydi.
Karaman Hacel Efendi çıkmazıdır. Annemin dedesi Hacı Ali Efendinin adını taşıyan bu çıkmazda dedemin yeğenleri otururdu. Toprak damlı o evlerin yerinde şimdi kocaman bir öğrenci yurdu var. Sokakların adı da kalmadı, anlamsız bir numaraya dönüştü.
Karaman kerpiçtir. Bir metre kalınlıkta kerpiç duvarlar içindeki geniş ve yüksek pencerelerdir. Kalın duvarların ısı yalıtımı sağladığı çok sonra anladım. Çocuklar pencerenin içinde oturup sokağa bakmaya bayılırdı.
Karaman toprak damlı evdir; toprak damların üstünde yuvarlanan, log taşı denen silindirdir. Kar kalktıktan sonra log taşıyla sıkıştırılmazsa damdaki topraklar dökülür.
Karaman “hayat”tır. Yaz günlerinde bütün hayat duvarın ardındaki bu küçük bahçe içinde geçer. Bitkiler sulanır, kediler sevilir, yıldızlara bakılır, tabiat öğrenilir. Dış duvar nedeniyle köpekler hayata giremez.
Karaman kedi kapılarıdır. Evin hayata açılan kapısında ve sobalı odanın kapısında özel kapaklı delikler vardır. Sadece evin kedisi girip çıkar ve artık o evde fareler barınamaz.
Karaman leylektir. Yaz sonunda güneye gittikleri için “hacı baba” denen bu insancıl kuşlar memleketimizde çok sevilir. Kitaplarda bahsi geçen leyleklerle kartalların savaşında herkes leylekleri tutmuştur.
Karaman bisiklet ve mobilettir. Kabristan-Kale-İstasyon üçgeninde hiçbir engebe olmadığı için, şehir iki tekerli taşıtlara çok uygundur. Bir zaman üç tekerli triportörler de çıkmıştı ama ömrü uzun sürmedi.
Karaman faytondur. Otomobil öncesinde taksi olarak kullanılan atlı arabadır. Komşumuz Seyit Ağanın atlarına nasıl özenle baktığını iyi hatırlarım. Faytoncunun yanına oturmak da bir ayrıcalık...
Karaman iğneci Halis’tir. Çocuklar canlarını yakan bu amcayı hiç sevmezdi ama zor anların aranan kişisi olarak girmediği ev kalmamıştır. Bir de dişçi olması lazım ama hatıralarımda yok. Babamın çocukluğunda berberlerin göreviymiş diş çekmek.
Karaman Muammer’dir. Renkli kıyafeti ve renkli sözleri ile hatırlanır, “Deli olmadan veli olunmaz” sözünün örneği olarak heykeli dikilmiştir.
Karaman batırıktır, arabaşıdır, calladır, gıcıdıktır. Rıza Duru’nun ilginç kitabında bunlar ve diğer Karaman lezzetleri resimlerle anlatılıyor. (Karaman Belediyesi, 2020)
Karaman aşenedir. Kalaylı bakır kapları, tandırı ve kileri ile ailenin ve misafirlerin doyurulduğu yerdir. Yemek ortadaki tek kaptan yendiği için, bulaşık derdi tahta kaşıklardan ibaret...
Karaman paylaşmaktır. Tam yemek zamanı misafir gelirse hiç sorun değil. Yer sofrasında biraz sıkışılır, sofra masada ise, birkaç tabak daha koyulur. Kimsenin yediği azalmaz, çünkü misafir bereketiyle gelir.
Karaman berekettir. Yaz sonundaki bolluk, sepetle gelen kayısı ve üzüm, at arabasıyla hayata dökülen kavundur. Dar gelirli zamanlarda tattığımız bu bolluğu, sonraki geniş zamanlarda bir daha göremedik. Anladık ki bereket gelirden çok daha önemliymiş.
Karaman keyiftir. Mangalda ütülen mısır, soba üstünde kestane kebaptır. Parmak uçları biraz yanacak ki tadı olsun... Evde kavrulup el değirmeninde çekilen kahve de keyif işi. Yaz günlerinin keyfi ise dondurmalı baklavadır.
Karaman etli ekmektir. En ince ve gevrek cinsi burada bulunur. Hemen her toplantıda “şurdan etlekmek ısmarlayalım” diyen birisi çıkar ve teklif hemen kabul görür.
Karaman bulgurdur. Büyük şehirdeki “pilav” burada “pirinç pilavı”dır, lüks bir yiyecektir. Herkesin yediği “pilav” ise elbette bulgur ve tereyağı ile yapılır.
Karaman tereyağıdır. Hakiki Karamanlı bitkisel yağı ağzına koymaz, zeytin yağı ancak lambalarda yakılır. (Evlendikten sonra, “Edremit zeytin yağıdır” sözünü benimsedim)
Karaman koyundur. Coğrafya kitabında “Karaman koyunu yağlı olduğu için makbul değildir” ifadesini okuyunca o kitaptan soğuduğumu hatırlıyorum. Dersi de zor geçmiştim.
Karaman oyundur... ama oyunu sonra çıkar. Dillere destan olmuş “Karaman’ın koyunu” hikayesini hiç duymayanlara defalarca anlatmaktır.
Karaman bayramdır. Karaman’da oruç hatıramız pek yok ama kurbanlarımız çoğu zaman orada kesildi ve dağıtıldı. Koyunu kaçırıp peşinden koştuğumuz da olmuştur.
Karaman Musalladır. Şubenin karşısındaki Musalla ile Kabristan arasında omuzlar üstünde yapılan son yolculuktur. Her Karamanlı, tek namazlık bir saltanattan sonra bu yoldan geçer.
Karaman kavaklı yoldur. Otobüs yolculuğu “soğuk hava”nın yanındaki eski garajda sona erdiği için, kavaklı yolu görünce memlekete geldiğimizi anlardık.
Karaman Dabağne’dir. Babamın babası Dabağ İsmail ve amcam İbrahim'in çalışma mekanı imiş. Göremedim ama çok hikayesini dinledim.
Karaman Çarşı’dır, Çarşı, Tosun’ların helvacı dükkanıdır. Bu kadar çok helva çeşidi ancak orada bulunur. Annanem helvacının kızı olduğu için iyi bilirim.
Karaman elmadır. Ovanın altındaki suyu çıkaran teşebbüs sahipleri eski tarlaları yemyeşil meyve bahçesi yaptılar. Yeraltı suyu azalırken Karaman’ın refahı artmakta.
Karaman bisküvidir. Aynı suyu kullanan başka teşebbüs sahipleri de buğday işleyen fabrikalar yaptı. Bisküvi imalatının merkezi Karaman oldu. Sanayi geliştikçe, bu makineleri yapan fabrikalar da yapılıyor.
Karaman Türkçe’dir. Türkçe’nin başka yerlerde unutulan bazı güzel örnekleri hâlen Karaman’da kullanılmaktadır.
Karaman sıla-i rahimdir. Akraba bağlarının ne olduğunu orada öğrendim. Bugün bile, aynı bağların güçlü tutulduğu, kuzenlerin toplandığı yerdir.
Karaman Ahî Evran’dır. Dedemin mesleği debbağlığın ve genel olarak esnafın pîri sayılan bu şahsiyet büyük bir saygı ile anılır. Birçok esnaf dükkanını her sabah onun duası ile açar.
Karaman Yônis’dir, yeni okunuşla Yunus Emre’dir. Diyebilirim ki Yunus karakteri, birçok Karamanlının içine işlemiştir. Onlar Yunus’un soyundan gelmese bile Yunus’u modern çağda yaşatıyorlar.
Hocam bu yazıyı okuduktan sonra her fâninin Karamanlı olası geliyor.
YanıtlaSilÖyledir :)
SilMelike Mutluçağ Kutay
YanıtlaSil11 Mart 2021 tarinde eklemiş:
Ben ilkokul 4 sınıfın sonuna kadar Karaman'daydım. Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda okudum sonra İstanbul-Konya ve tekrar İstanbul'da tahsili devam ettik ama yazları bayramlarda tatillerde hep gittik. Anneannem, halam ve dayımlar vardı. Teyzemler de gelirlerdi. Karaman benim için akrabalığın birlikteliğin hatırası Anneannem lerin Evinde 11 tane Torun olurduk hepimiz çocuktuk en büyük bendim gerçekten her şey çok bereketliydi, meyve sebze bahçeden organik Süt Ürünleri tereyağı beyaz peynir yoğurt Kaymak çok lezzetli daha o tatları hiç bulamadık.
Karaman'da çıkmaz sokak çoktu anneannemlerin evi bir Çıkmaz sokağın sonunda idi sokaktan çıkınca Dikbasan camisi vardı Hatta bir kere minaresine çıkmıştık kuzenlerle. Seki Hamamı o devirde gitmeyen yoktur herhalde. Behçet amcayı daha az Şeküre teyzeyi daha iyi hatırlıyorum beyaz tenli güler yüzlü tatlı bir hanımdı.
Evler hep kerpiçti Önlerinde bahçe olurdu bahçe değil Hayat derdik hayatlarda çok yaz geceleri akraban sofraları olurdu batırık, calla, arabaşı hatırladığımız güzel lezzetler sonra tatmadık artık. Iğneci Halis ne zaman hastalansam gelirdi çok sık hasta olurduk. Muammer iyi hatırlıyorum hatırladıkça da üzülüyorum anlatırlardı çok iyi bir ailenin çocuğu diye çocuklar hep takılırdı. Kütüphane bayramlarda Baklavaları pişirdiğimiz fırın park çarşı Yunus Emre heykeli İstasyon Caddesi sonradan gittiğimde hiçbirini bulamadım tanıyamadım çok değişmiş kerpiç evler tamamen yok olmuş Bahçeler yok olmuş sanki öyle bir hayat yaşanmamış üzüldüm bana çocukluk Anılarımı hatırlattınız Çok teşekkür ederim. Hep hayırlı sağlıklı huzurlu günleriniz olsun.
Melike Hanımın bu yorumu yazının ilk sürümünde bulunabilir.
Sil