Abdurrahman Sağkaya
1947 yılında Karaman’da doğdu. İlk ve orta okul tahsilini Karaman’da yaptı.1965 yılında İ. Ü. Orman Fakültesine girdi. /.1971 Şubat'ta Orman Y. Müh. olarak O.G.M.de göreve başladı. /.1977 'de Ticaret Bakanlığı "Antbirlik Genel Müdürü” oldu. /.1978 yılında Sosyal Güvenlik Bakanlığı APK uzmanı oldu. /1986'da İngiltere Norwich’de “University of East Anglia” da “proje gözetleme ve değerlendirme” konusunda 6 ay süreli sertifika eğitimi yaptı.
- 1987-91 arasında Orman Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığı görevi, “Dünya Bankası” proje liderliği yaptı. Türkiye’yi bir çok uluslar arası toplantılarda temsil etti.
1991’de ANAP’tan Karaman liste başı millet vekili adayı olarak seçimi kazanamadı.
- 1996 - 98'de Orman Bakanlığı, “Orman Genel Müdürü” olarak görev yaptı.
- 1998-2001 Orman Bakanlığı Müşaviri, Başbakanlık’da “Devlette Yeniden Yapılanma Kurulu” çalışmalarını sürdürmüş, 2001 yılı sonunda emekli olmuştur.
- Ormancılık yapılanmayla ilgili “Sosyal Ormancılık” devletin yeniden yapılanmasıyla ilgili “Bilgi Devleti” ve bir bürokratik roman olan “Koltuk Savaşı” isimli üç kitabı; ormancılık ve yeniden yapılanmayla ilgili bir çok yayımlanmış makaleleri vardır.
- 2009-11’de Emek İnşaat Yön. Kur. Bşk. Yapmış, İngilizce bilir, 2 çocuk babasıdır.
HECCELER: Çocukluğumuza damga vuran Hacı Celal Mahallesi. Biz Heccelerliydik, sloganımız, “Ler lerliyiz; heccelerliyiz.” idi. Karaman’ın en fakir mahallesi Heccelerdi. 1950’li yıllarda Hecceler, Kırmahalle ve Hisar mahalleleri öne çıkardı. Mahalleler arası kavgalar hiç eksik olmazdı. Mahalleler karşılıklı olarak birbirini taşlar, mahallelerinin namusunu korurdu. Küçüklüğümüzde zaman zaman biz de bu kavgalara karışırdık. O yıllarda geniş aile vardı; bütün mahalle bir aileydi. Herkes birbiriyle yardımlaşır, ağzımızdan bir küfür çıktığında mahallenin büyüğü müdahale eder, ceza keserdi. Bütün mahalle mutluluğu ve acıyı birlikte yaşar, paylaşırdık. Fakirdik ama mutluyduk. Bu mutluluğu doyasıya yaşardık.
Mahallenin namusu önemli idi. Bütün erkekler onu korumakla görevliydi. Kadın ve kızlara kardeş gözüyle bakılır, asla yanlış yapılmazdı. Bir yabancı iki defa bir sokaktan geçince hemen önü kesilir hesap sorulurdu. Bu konuda Heccelerin sloganı, “Karanlık gecelerde, n’aran Heccelerde” idi. Kadınlar geniş avlulu evlerin kapı arkalarında ve çeşme başında bir araya gelerek günlük bilgi alışverişlerini (dedikodularını) yaparlardı. Mahallede herkesin her şeyi herkesden sorulurdu ve sorgulanırdı…
50’ler çocukluğumuzun ilk yıllarıydı. Fakirlik büyük boyutlardaydı. Toplum kapalı tarım toplumuydu. Herkes tarımla ve sanatla uğraşırdı, sanayi ile henüz tanışmamıştık. Karaman’da o yıllarda mensucat fabrikası kurulurken bütün Karaman’ın sevinci görülmeye değerdi. Askerden gelmiş evli insanlar tarla işlerinde 3-4 ay çalışır, sonra boş kalırlardı. Koca koca insanlar mahalle aralarında aşşık, para ile duvar oynarlardı. İşsizlik büyük boyutlarda idi. Hafta sonları esnafın da katıldığı “Arabaşı sıraları” yapılırdı. Mahallede her birey sırayla arabaşı döker, gelen misafirleri evinde ağırlardı. Bazen de sıralarda pişmaniye çekildiği olurdu. Bu sıralarda onlarca sini arabaşı içilirdi, oyunlar oynanırdı, en meşhurları; tura ve fincanla yüksük saklama idi.
O yıllarda sinema ve radyo ile ilk defa tanışmıştık. Bunların nasıl çalıştığını anlamakta zorluk çekiyorduk; bizim için çok eğlenceliydi. Ferid’in sinemaya gitmek için para biriktirirdik. Biletler 55 kuruştu, bazen 5 kuruş bile eksik olsa, sinemaya sokmazlardı. İletişim ve ulaşım araçları yetersiz olduğundan, dünyamız çok küçüktü; on yaşına kadar dünyanın Karaman’dan ibaret olduğunu zannederdik, dışımızdaki dünyadan habersizdik.
BİR ANI: Yıl 1985 meclisin karşısındaki OGM’ye ait taş binada pazarlama daire başkan yardımcısı olarak görev yapıyordum. Bir gün odaya iki kişi girdi, aşina olup tam tanıyamadığım kişi, “Abi beni tanımadın mı?” dedi. Bir süre baktım çıkaramadım. O kişi devamla, “ Abi, İstasyon yolunda beni bir yumrukla yere yıkmıştın ya, ben o kişiyim. Şimdi Karaman Belediye Başkanı seçildim, senden yardım istemeye geldim…” dedi. Birbirimize sarıldık, kucaklaştık... Bakar mısınız? Samimiyet ve hoşgörüye... Yıllar önce bizim mahalleden Hayati Sezerer’i birkaç kişi sıkıştırmış. Mahalleye gelen arkadaşımız Hayati durumu bize anlattı; üç kişi o kişileri aramaya çıktık. Bunları İstasyon yolunda yakaladık, onlar da üç kişiydiler. Büyük bir kavga başlamak üzere iken ben Hasan’a sert bir direk yumruk vurdum, Hasan yere serildi. Sonra arkadaşlarının gözü yıldı, araya girenler oldu oradan ayrıldık… Rahmetli Hasan Özkaymak bunu bir kan davasının ötesinde tanışma kaynaşma vesilesi olarak taktim etti; Allah gani gani rahmet eylesin… Hasan ve onun gibiler kavgayı bile bir aile meselesi olarak görür, aile içi sorun sayardı. Çünkü “Ben onun abisi, o benim kardeşim” anlayışı iliklerimize işlemişti.
OKUL: Ailelerimiz muhafazakârdı. İlk okulu bitirdikten sonra bir yıl Kuran Kursuna giderdik. Bir yıllık kuran kursu tahsilimde Karaman’ın önemli hocalarının dayağını yedim, öğretisini elde ettim. Beni hayata taşıyacak dini vecibelerimi en güzel şekilde öğrendim. Bizim dönem hocaları Karaman’ın en şöhretli hocalarıydı; Ak Hoca, Hasan Hüseyin Hoca, Mehmet Emin Hoca en ünlüleriydi. Rabbim hepsine rahmet eylesin, son derece idealist ve öğretici olarak binlerce öğrenci yetiştirmişlerdi. Daha sonra ortaokul dönemi başladı. Orta okul ve lise aynı yerde, bir kısmı barakadan ibaretti. Orta okul tahsilinde de idealist hocalardan ders aldık. Herodot, Tığ Veli, Keş Melik bunlardan en meşhurlarıydı. Bu hocaları lakaplarıyla yazdım; çünkü o yıllarda insanlar kendilerine güvenliydi, alıngan değillerdi. Karaman’da yaşayan etnik gruplarda Kürt Ahmet, Çerkez Hilmi, Türkmenlerin Hasan gibi lakaplarıyla anılırdı. Bu isimlendirme tamamen tanımlamadan ibaretti; hor görme, aşağılama asla ve asla düşünülmezdi bile…
LİSE YILLARI: Karaman Lisesi yıllarımız çok renkliydi. Okula boş vakitlerimizde gider; günümüzü Yeni Sinema‘nın altında Güdüğün Kahve’de geçirirdik. Okşin, tavla, briç, iskambil başlıca oyun konularımızdı. Necmi Yeşildağlar, Muammer Sezerer, Kemal Uysaler ve ben bir grup oluşturmuştuk, uyku haricinde hep beraberdik. Lise bitinceye kadar ve sonraları da bu beraberliğimiz hiç bitmedi. Çocukluk arkadaşlığı bir başka güzeldi… Bu dört arkadaş kavgada, sevinçte ve mutlulukta hep beraberdik ve her şeyimizi paylaşırdık.
Lise yılları kimlik oluşumunun başladığı zaman dilimiydi. Kendimizi ispat etmenin en başta gelen yolu; otoriteye baş kaldırmaktı. Tabi okul otoritesinden bahsediyorum. Bu otoriteye boyun eğmemek için çeşitli eylemlerde bulunurduk: Mesela, sigara yasağı vardı, şiddetle takip edilirdi. Buna rağmen birçok arkadaş sırf otoriteye baş kaldırmak için tuvaletlerde gizli gizli sigara içer bundan da büyük zevk alırlardı; okul otoritesine baş kaldırarak cesaretlerini ispat ediyorlardı. Maalesef onlarca arkadaş kendilerine cesur densin diye sigaraya başlamışlardı. Benim gibi sigara içmeyenler ise, şapka giymeyerek, kravat takmayarak otoriteye baş kaldırır cesaretlerini ispat ederlerdi.
MESLEK YILLARI: Lise yıllarını üniversite, askerlik ve meslek hayatı takip etti; zaman bir su gibi aktı gitti. Karaman sevgisi hiç kalbimizden eksik olmadı. Her fırsatta elimdeki olanakları Karaman ve Karamanlı için kullanmakta tereddüt etmedim. 1977 yılından ANTBİRLİK Genel Müdürü oldum. Karaman’dan işsiz ordusu Antalya’ya akın etti. Şükürler olsun bütün gelenleri işe aldım; ancak bu makam siyasi olduğu için kısa sürdü. 80’li yılların ikinci yarısında Orman Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı görevine geldim. OGM’ye eleman alınacaktı. Mersin Bölge Müdürlüğü için 38 memur alınacaktı. Karaman’dan müracaat eden 35 kişi vardı. Bunları yazılıda kazandırdım; ancak sözlü Mersin’de yapılacaktı, kimseye güvenemezdim. Ankara’dan Mersin’e kendimi komisyon başkanı olarak görevlendirdim; 35 Karamanlıyı işe aldırdım. Sonrasında kıyamet koptu; Tarsus, Mersin, Mut ve Konya’dan kimse almamıştı, ama onu da atlattık.
Gökçe Çamlığının fidanlarının dikiminde 1966 yılında çalışmış; Mut fidanlığından getirilen fidanların dikiminde bizzat çalışmıştım. Daire başkanı olunca çamlığa iyi bir bina, bungola, yürüyüş yolu yaptırdım, kuyu açtırdım. Bu işler için gereken parayı merkezden bizzat gönderdim. Ancak ne belediye ne de işletmeciler başarılı olamadı; Karamanlı ailecek buraya gelip lokantaya itibar etmedi; maalesef milyonlarca liralık yatırım harabeye dönen binada yok oldu gitti. Karaman’a tayin olan her Orman İşletme Müdürüne Mut yolunun iki yönünü ağaçlandırma talimatı verdim. Birçok ağaçlandırma yapıldı; ancak özel mülkiyet alanlarını elde edemediğimiz için ağaçlamalarda bütünlük sağlayamadık; gene de epey bir alan ağaçlandırılmış oldu.
BİR ANI: Yıl 1990 daire başkanlığı görevindeyim. Bir gün telefonum çaldı. Telefonda Kore Eczanesi sahibi eski arkadaşım Recep Kızıltoprak tereddütlü bir sesle, “Abdurrahman… Biz Karaman’da yol kenarlarını ağaçlandırmak istiyoruz. Ancak miktar çok fazla, fidan paraları çok yekûn tutuyor. Bu konuda bir şeyler yapabilir misin?..” dedi. Ben kendisine Recep ben bir araştırıp sana dönüyüm, dedim. Derhal Ereğli fidanlık müdürünü aradım, konuyu izah ettim, ne yapabileceğini sordum. Merkez ve taşra temaslarım sonucunda fidanların yarısını bedava, kalanını da çok sembolik bir fiyatla vereceklerdi. Durumu Recep’e bildirdim, teşekkür ettiler; memnun oldular. Sonradan öğrendiğime göre; Belediye Başkanı Yaşar Evcen ve Recep Kızıltoprak konuyu bana aktarmakta tereddüt etmişler; çünkü siyasi olarak farklı görüşlere sahibiz. Ancak dikilecek fidanlar Karaman içindi; bu işin siyasetinin olmayacağını açıklıkla ifade ettim, ortalık rahatladı.
Sonuç olarak, yukarıda Karaman için yaptığım hizmetlerin bazılarından bahsettim ki, iyi örnek, rol model olsun diye. Biz Karaman’ımızı çok seviyoruz; bizim şehrimiz gerçekten güzel, hem de çok güzel… Çocuklarıma vasiyet ettim: Size Karamanlı ve ormancı her kimin işi düşerse; her işi bırakıp onların işlerini öncelikle ve ivedilikle yapın diye…
Yorumlar
Yorum Gönder