Mete Yıldızcı
ALİ METE YILDIZCI
2002 – 2005 Tabipler Odası, Elektrik Müh.Odası, Oteller ve Şirketlerde Diksiyon dersleri. Makine Müh.Odası Üyeleri, aileleri ve çocukları için; NLP (Beyin Programlama) Eğitim Danışmanlığı ve Diksiyon dersleri.
2002 – 2005 Todosk vs. Kuruluşlarda Eğitim Seminerleri.
2003 - 2004 Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü Öğr. Görevlisi.
2002¬Antalya ETV Program Koordinatörü (5 ay)
1968 – 1999 TRT (Ankara TV) Prodüktör ( Yapımcı Yönetmen).
Mete Yıldızcı 25 Şubat 1946 Yılında Karaman da doğdu. Lise sonrası AÜ.DTCF.ne girdi. Fiziki Coğrafya (Jeomorfoloji) bölümünü bitirdi.1968 yılında TRT Ankara TV.nda Program sunucusu ve Reji Asistanı olarak göreve başladı... Emekli oluncaya kadar yaptığı programlar aşağıda belirtilmiştir. (Yurtiçi¬_Yurtdışı çeşitli ödüller almıştır.)
MÜZİK EĞLENCE (canlı yayın) 1968-1970... 56 prog
Yarışma (EŞİNİZİ TANIYORMUSUNUZ) 40 prog
EĞİTİM-KÜLTÜR PROGRAMLARI:
Sınava Doğru-- 480 bölüm
Bir Konu Bir Konuk-- 60 ''
Çocuk Suçlu Doğmaz 4 ''
Kurban Bayramı 2 ''
Ramazanda Bir Hoş Sada 4 bölüm
Mevlana 1 ''
İstiklal Gazileri 1 ''
Huzurevi 1 ''
Tanınmış Ülkeler 12 ''
Kıta Sahanlığı 1 ''
Türkiye Çöl Olmasın 30 '' (TEMA Vakfı işbirl.)
Tarım programları 28 ''
Cumhuriyetten Günümüze
Milli Eğitim 1 ''
GAP Programları 12 ''
DRAMA PROGRAMLARI:
Kapılar Açılınca 2 bölüm
Ahududu (asistan) 4 ''
Hoş Sada 20 ''
Erikçigiller 65 ''
Ada 8 ''
Yaşama Sevinci 45 '' (özürlüler için)
Hasret (GAP) 8 ''
BELGESEL PROGRAMLARI:
Çanakkale Şehitleri 1 bölüm
Nevruz 2 ''
Türk Dil Bayramı 2 ''
Toros Yörükleri 4 ''
İlginç Aileler 2 ''
Gül-Lale-Karanfil 3 ''
Karadenize İlk Adım 6 ''
METE YILDIZCI’ NIN ANILARI
Çocukluğumda anlatacağım çok şey var. Bir, Karaman’ da geçen çocukluğum; iki, Zonguldak’ta geçen çocukluğum; üç Konya’ da yaşadıklarım. Sonra Karaman’a dönüş, ortaokul ve lise yıllarım.
Rahmetli babam İş Bankası’nda çalıştığı için önce Zonguldak’a tayin oldu. İlkokul biri Zonguldak Gazi İlkokulu’nda okudum. İkinci sınıfı rahmetli anneannemle birlikte Karaman’a gelerek Güneş İlkokulu’nda okudum. Sonra babam Konya’ya tayin oldu. Güneş İlkokulu’nda kısa bir süre misafir öğrenci olarak Şekibe Öğretmen ile birlikte geçirdim. Babam İş Bankası Konya Şubesi’ne tayin olduğu için Konya’ya yerleştik. Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’nda öğrenimime devam ettim. Okulun basketbol ve voleybol takım vardı. Küçük yaşta basketbol ve voleybol oynamaya başladım. İkinci sınıfta Perran isminde çok güzel bir kıza âşık oldum. Perran çok güzel resim yapardı. Bana; “Sen benden daha güzel resim yapıyorsun.” derdi. Fatih Sultan Mehmet’in portresini çok güzel bir şekilde kopyaladım. Öğretmeni çok beğendi ve okulun duvarına astılar.
İlkokulu iftiharla bitirdim. Sonra Konya Karma Ortaokulu’nda birinci sınıfa başladım. Yabancı dilimiz İngilizceydi. İngilizce öğretmenime âşık oldum. İngilizceyi çok seviyordum, başarılı bir öğrenciydim. İkinci sınıfa geçtiğim zaman babam İş Bankası Karaman Şubesi’ ne tayin oldu. Ortaokul ve lise hayatımı Karaman’ da geçirdim. Karaman’ a geldiğimiz zaman ortaokulda yalnızca Fransızca yabancı dil vardı. Çok zorlandım. Özel dersler aldım. Resim hocam (Nurten Hanım) benim resme olan yeteneğimi destekledi ve bir sergi açmamı istedi.
Küçük yaşta sergi açtım (Yıllar sonra Bedri Baykan’ la tanıştığımız zaman “Bedri, ilk çocuk ressam sergisini açan sen değilsin, benim.” dedim ve anlattım. Hem üzüldü hem sevindi.)
Ortaokul yıllarımda futbol, basketbol ve voleybol oynadım. Sporun yanı sıra resim çalışmalarıma devam ettim. O zamanlar cambazlar gelirdi, cambazlar izlemeye giderdik. Cambazlar tele çıkmadan önce küçük bir parodi sergilerlerdi. Ben de orada gördüklerimi gelip evimizin bahçesine bir sundurmanın altında mahallenin çocuklarını toplayıp sergilerdim. Bilet on tatlı kayısı çekirdeğiydi. Küp dolunca çekirdekleri satardım. Böylece tiyatroya ilgim arttı. TRT Ankara Radyosu’nun Çocuk Tiyatrosu’ nu dinlemeye başladım. Bir küçük skeç yazdım. Radyoda yayınlandı. Bu benim için çok büyük bir mutluluktu. Rahmetli Nüsret Dayım benim sanata ilgimi bildiği için bana bir mızıka hediye etti. Müziğe o mızıka ile başladım. Müziği çok seviyordum. Karaman Lisesi’nde fen ve edebiyat bölümleri ayrıydı. Ben fen bölümünde seçmeli dersi resim olarak seçmiştim. Sabahçı ve öğlenci iki tedrisat olduğu için sabah fen bölümünün derslerine devam ediyordum, öğleden sonra müdür muavini Şekibe Hanım’dan izin alarak edebiyat bölümünün derslerine de girmeye başladım. Edebiyat bölümünün seçmeli dersi müzikti. Bütün boş zamanlarımda gizlice gidip okulun piyanosunu çalmaya çalışıyordum. Bir gün piyanonun başında iken kulağımın çekildiğini hissettim. Döndüm, müzik öğretmenimiz Mesut Bey’di. “Ne yapıyorsun laaaaaaan.” dedi. Kem küm ettim. Ama piyanoda çalışma iznini kopardım. Bu arada okul duvar gazetesine yazılar yazıyordum, karikatürler çiziyordum. Haftanın önemli olaylarını (Ziya Gökalp Günü gibi) yazarak gazeteciliğe başladım (ortaokul ikinci sınıftaydım). Yazım güzel olmadığı için sınıfın yazısı güzel olan kızlarına yazdırıyordum. Bu konuda beni en çok destekleyen öğretmenim rahmetli Melik Güzelant idi.
Karaman Yeni Sinema Salonu’nda fondaki köy resmini yaptım ve Pusuda adlı eser sergiledik. Tüm boş zamanları Karaman Kütüphanesi’nde kitap okuyarak geçiriyordum. Kitap okumak, öğrenmek benim için tutkuydu. Bir gün sınıf arkadaşım Muhsin Abay’ın kütüphane müdürü babası “Oğlu okumadığın kitap kalmadı.” dedi. Osmanlıca sözlükle Evliya Çelebi’nin Seyahatnameleri’ni okumaya başladım. Bu arada müzik öğretenimiz Mesut Bey Pazar günleri öğrencilere mandolin kursu açmıştı. Mandolinim olmadığı için gidip kapıdan dinlerdim. Ara verdikleri zaman çıkan öğrencilerin mandolinlerini alıp çalardım. Yani müzik, resim ve tiyatro yeteneğimi destekleyen kimse olmadığı için böylece oyalanıyordum. Edebiyat öğretmenim Melik Bey bir kompozisyon ödevi verdi. Konu, Nato’ydu. Notlar okunduğu zaman, “Ben kendime bile on vermedim sana on veriyorum Mete.” dedi. O güzel insanın bu desteği ile yazarlığa merak sardım. Belki de bilmeden, geleceğimi belirlemişti. Çok çalışkan bir öğrenci değildim. Hatta amcamın oğlu Ahmet Yıldızcı’yı için için kıskanırdım. Çok disiplinli çalışkan bir öğrenciydi. El yazısı çok güzeldi. Ahmet orman mühendisliğini kazandı. Ben Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Jeomorfoloji (yer bilimleri) bölümünü kazandım. Üniversite yıllarımda üniversitenin basketbol ve futbol takımlarında oynadım. Bülent Kiter’ in çalıştırdığı boks takımına katıldım. Bu arada TRT’ de çalışan arkadaşım Savaş Özdemir’ in davetiyle judoya başladım. Kırmızı kuşakta kaldım. Daldan atlayan bir genç için bu normal. 1968 yılında bir kıyafet balosunda TRT Ankara Televizyonu çalışanları ile tanıştım. Dilenci kıyafeti ile katılmıştım. Gecenin kıyafet birincisi olduğum için beni masalarına davet ettiler. Ve o an kararımı verdim; ben televizyoncu olmalıydım. O zamanki Televizyon Dairesi Başkanı Mahmut Tali Öngören’in sabah erkenden kapısına bağdaş kurdum. “Ben burada çalışacağım efendim.” dedim. “Çocuğum git başımdan, her önüne gelen buraya girebilir mi.” dedi. Üç gün üst üste kapısının önünden ayrılmadım. “Ben televizyoncu olacağım efendim.” dedim. Bıktı, “İzin veriyorum, git başımdan.” dedi. Kıyafet balosunda tanıştığım arkadaşlarımdan birinin yanına gittim. Böylece televizyon maceram başladı.
Büyük uğraşlardan sonra kaşe olarak (sözleşmeli) müzik-eğlence bölümünde asistan olarak çalışmaya başladım. Daha sonra çeşitli bölümlerde devam ettim. Rahmetli Bilgin Adalı ile birlikte yaptığımız bir programda ilk aya çıkışı anlattık.
TRT Ankara Televizyonu’na Devamı Yarın dizileri yazmaya başladım. İlk yazdığım uyarlama uçan yaban kazlarıydı. Yaptığım bir televizyon dizisinde Olcay Poyraz’ la tanıştım. Poyraz Reklam’ın sahibi Türkan Hanım’la tanıştık. Benden birer dakikalık Unutulmayan Anılar dizisini yazmamı istedi. Bir günde iki üç anı yazıyordum. Bölüm başı yüz lira alıyordum. TRT denetiminden geçen senaryolarım çok beğenildiği için benim adımı görünce denetlemeye gerek duymadıklarını söylediler. Onurlandım… Güncel konuları yazıyordum. Sağlık konuları, trafik konuları… Benim için güzel bir paraydı, o zamanlar bir günde üç yüz lira kazanmak. TRT’ deki maaşım zaten üç yüz yetmiş beş liraydı. Üniversitede okuyordum. Bir gün kantine ben kızların kahve fallarına bakarken bir çift geldi. Ankara’daki Tomurcuk Çocuk Tiyatrosu’nun sahipleriydi. O andaki oyunlarına prens rolü için bir genç arıyorlardı. Beni beğenmişler ve Tomurcuk Çocuk Tiyatrosu’nda prens rolüyle tiyatroya başladım ve beni televizyonda bir programa davet ettiler. Televizyon maceram öyle başladı. Televizyonlarda Sınava Doğru, Bir Konu Bir Konuk, Çocuk Suçlu Doğmaz, Kurban Bayramı, Ramazanda Bir Hoş Sada, Mevlana, İstiklal Gazileri, Huzurevi, Tanınmış Ülkeler, Kıta Sahanlığı, Türkiye Çöl Olmasın, Tarım Programları, Cumhuriyetten Günümüze, Milli Eğitim, GAP Programları isimlerinde eğitim ve kültür programları; Kapılar Açılınca, Ahududu (asistan), Hoş Sada, Erikçigiller, Ada, Yaşama Sevinci, Hasret (GAP) isimlerinde drama programları ve Çanakkale Şehitleri, Nevruz, Türk Dil Bayramı, Toros Yörükleri, İlginç Aileler, Gül-Lale-Karanfil, Karadeniz’e İlk Adım isimlerinde belgesel programları yaptım.
Televizyonda program yaparken grafik bölümüne yeni başlamış olan Kore Gazisi İhsan Ünal’ın kızı Aysun Ünal’la tanıştım. Birbirimize âşık olduk. Sonunda evlendik. Yirmi altı yıl evli kaldıktan sonra ayrıldık ama dostluğumuz bitmedi, hala telefonla görüşüyoruz. Aysun çok güzel bir kadındı, hala güzel. Biz evlenmeden ona asılan iki müdür dövdüm. İki kez televizyondan atıldım. Sonra tekrar başladım. Sonraki yıllarda emekliliğimi istedim. Bir arkadaşıma kanarak Bodrum’ a yerleştim. Bilmediğim bir işe karıştım. Pansiyon-restaurant işletmek hiç bilmediğim konulardı. Dokuz buçuk ayda iflas ettim. Sonra Karaman’ a döndüm. Ailem bana bir daire verdi. Uzun süre orada kaldım. Sonra Bodrum’daki pansiyonda tanıştığım ETV Televizyonu’nda çalışan bir kızı aradım. “Hocam hemen gelin, size ihtiyacımız var.” dedi. Genel Müdür Fulya Hanımla görüştüm. “Lütfen hemen gelin, program müdürü olarak işe başlayın dedi. Antalya’ ya geldim. İşe başladım. Kesik Minare çevresinde bir pansiyonda kalıyordum. Televizyon programları yaparken geniş bir çevrem oluştu. Üniversiteden, dershanelerden insanlarla tanıştım. Bir dershanede görev aldım. Televizyonda Akdeniz Üniversitesi Rektörü Yaşar Uçar Hoca ile tanıştım. Bana, “Senin yerin üniversite, gel kadrolu işe başla Mete’ciğim.” dedi. Ama emekli maaşım üniversitenin verdiği paradan daha fazlaydı. Şimdi çok pişmanım. Sonra Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü dekanı Mustafa Fadıl Sözen’le tanıştım. Güzel Sanatlar Fakültesinde derse başlamamı rica etti ve böylece üniversite maceram başladı. Tanıdığım en kültürlü, en bilgili Urfalı hocamla halen görüşüyoruz. Bu arada Antalya’nın büyük otellerinde genel müdürler de dâhil olmak üzere personele diksiyon, beden dili, NLP ve iletişim dersleri verdim. Otellerin dışında büyük mağazaların personellerine de aynı dersleri verdim. Söylemesi ayıp çok para kazandım. Şimdi üniversitede dışarıdan gelen öğretim görevlilerinin ders vermelerini engelledikleri için üniversitede ders veremiyorum. Doksan üç yaşındaki bebeğim, anneme bakıyorum. Bu nedenle üniversitelerde ve özel şirketlerde ders veremiyorum. Yorgunum ve mutluyum. Yaşlandığımı hissetmeye başladım. Yaş yetmiş üç. Beynim ve bedenim çok genç. Çok şey yaşadım ama pes etmek yok. Yarınlara umutla bakıyorum. Allah annemi başımdan eksik etmesin.
Benden on bir ay küçük erkek kardeşim Atila’yı yıllar önce trafik kazasında kaybettik. Şimdi kız kardeşim Semra Antalya’ da yaşıyor. İki kızı, bir torunu var. Elinden geldiğince bize destek olmaya çalışıyor. O da iki kızı, damadı ve torunu ile uğraşıyor. Daha yazacak çok şey var. Ama ayrıntılarda boğulmayalım. Son cümlem; yorgunum ve mutluyum…
Sevgiler, saygılar…
Yorumlar
Yorum Gönder