Yalçın Aköz
29 Kasım 1973 tarihinde üniversite doçenti unvanını almış, Aralık 1973’de Teknik Mekanik ve Genel Mukavemet Kürsüsü’nde Doçentlik, 7 Haziran 1980’de profesörlük kadrosuna atanmıştır. 1982 yılında İTÜ’de Spor Bölümünün kuruluş çalışmalarına katılmış ve 1996 yılına kadar Spor Bölümü ve İTÜ Spor Birliği Başkanlığı görevini de Mekanik Ana Bilim Dalındaki asli görevinin yanı sıra, yürütmüştür.
Bölüm Başkanlığı sırasında TMOK ile birlikte “Türkiye ve Olimpiyat” isimli Sempozyum düzenlenmiştir (1994). Sempozyum kitabının editörlüğünü de yerine getirmiştir… Ayrıca İTÜ Vakfı Kurucu Üyesi olup birçok kere Vakıf Yönetim Kurulu üyeliği yapmış bu sırada ağırlıklı olarak Mustafa İnan Bilim Ödülü Yarışmalarını yürüten Komisyon Başkanlığını ve Teknik Kitap basımı işlerini üstlenmiştir. 2005 yılı Ocak ayında İTÜ Anabilim Dalı Başkanı olarak emekli olmuştur. (2004-2008) yılları arasında Üniversiteler arası Kurulun verdiği görevle İnşaat Mühendisliği alanında Doçentlik sınavlarının belirlenmesi görevini yürütmüştür.
Emekli olduktan sonra T.C. Maltepe Üniversitesi’nde Yapı-Deprem Yüksek Lisans Programını ve İnşaat Bölümünü kurmuştur. Halen aynı üniversitede görev yapmaktadır.
TUMTMK (Teori ve Uygulamalı Türk Milli Komite) üyesi olan A. Yalçın AKÖZ (1998-2001) ve (2007-2010) tarihleri arasında iki dönem Komite Başkanlığı yapmıştır. Bu görevler sırasında Üniversitelerin ev sahipliği yaptığı 4 Ulusal Mekanik Kongresi düzenlemiş: 1999 Bolu İzzet Baysal, 2001 Konya Selçuk, 2007 Isparta Süleyman Demirel, 2009 Kayseri Erciyes. Bu Kongrelere ait Bildiri Kitaplarının Editörler Grubunda yer almıştır
Deneysel Mekanik, termoelastisite, sonlu elemanlar ve sayısal yöntemler üzerinde ellinin üzerinde ulusal ve uluslararası bilimsel yayını ile Dinamik, Çözümlü Dinamik, Statik-Mukavemet, Enerji Yöntemleri ve Yapı Statiği gibi kitapları olan A.Yalçın AKÖZ, Kamuran AKÖZ ile evli olup Anıl LEBLEBİCİ, Ali Murat AKÖZ adlı iki çocuk ve Ebru LEBLEBİCİ, İrem AKÖZ, İlayda AKÖZ adlı üç torun sahibidir.
Karaman’ın Kültür atmosferi
İnsan karakterini oluşturan kültür 700 yıl önceden nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Bu kültürü iki bilge üretmiştir. Mevlâna (1207-1273) Horasan’da doğmuş, önce Karaman’a gelmiş bir süre sonra Konya’ya yerleşmiştir. Yunus Emre (1240-1320) Karaman’da doğmuş seyahatleri dışında Karaman’da yaşamıştır. Karamanlı hemşerilerimizin iyi bildiği görüşleri, kendi ifadeleri ile hatırlamak yerinde olacaktır.
• Mevlana’nın Öğütleri:
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol
Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol
Hoşgörülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol
• Yunus Emre’nin şiir diliyle iki öğüdü:
(İlim, ilim bilmektir/ İlim, kendini bilmektir.)
(İstersen bin var hacca/Hepsinden iyice/Bir gönüle girmektir)
Benim (1944-1952) yılları arasında yaşadığım Karaman insanı bu görüşleri benimsemiş, insana sevgi ve saygı odaklı kardeşliğin geçerli olduğu, barışçıl güvenli bir toplum yaratmıştır. Herkes güven içinde yaşardı. Babam Rahmetli Bekir AKÖZ Karaman şehri parkı karşısındaki manifaturacı dükkânından gün içinde dışarı çıkarken, kumaş ölçmekte kullanılan metreyi çapraz olarak kapıya yerleştirmekle yetinirdi. O dönem hiçbir hırsızlık olayı yaşanmadı.
İki bilgenin öğretileri, İslam dininin yorumunu da etkilediği kanısını taşıyorum. Biat kültürünün esas alındığı şeriat yerine, özgür düşüncenin temel alındığı tasavvuf kültürü o günün güçlü hocaları tarafından benimsenmiştir. Benim öğrenciliğim sırasında Gara Müftü lakaplı Sayın Mehmet Yaralı Cuma hutbesinde “Vükalai ulemadan Sokrat diyor ki” diyerek sözüne başlar ve dini yorumlarını insana umut ve iyimserlik aşılayarak, tatlı bir dille cemaate aktarırdı. Dinde tasavvuf yorumunu seçen, başta Gara Müftü olmak üzere, diğer hocalarımıza da saygılarımı sunarım. Ölenlere de rahmet dilerim. Bu hocalar aynı zamanda Atatürk Cumhuriyetinin de yanında oldular.
Rahat huzur içinde yaşayan ve özgür düşünceye sahip olan insan sonunda bilginin peşinde koşar. Karaman halkı bu konudaki düşüncesini şöyle dile getirmiştir:
Alimin her bir kelamı
Lal, mercan incidir
Cahil ile sohbet etme
Akıbet can incitir.
Bu sözlerin bir yazarı olup olmadığını bilmiyorum. Karaman halkının ortak ifadesi olarak düşünüyorum. Rahmetli annem Zekiye AKÖZ de bu sözleri benimsemiş olacak ki nakışla işleyerek çerçeveletip misafir odasının duvarına asmış. Bu sözleri, ailemin okumam için teşvik sözleri olarak aldım. Yaşamım sırasında bu sözlerin doğruluğunu kanıtlayan çok olay yaşadım.
Karaman kültürünün kişisel örneklerini, Sami Yaşar Ölçer Karaman ve Ankara’dan Anılar kitabında esprili bir dille yazmıştır.
Güneş İlkokulu (1944-1949)
İlkokula başladığım 1944 yılında Hoca Mahmut Camisinin karşısındaki bir eve taşınmıştık. Kardeşim Seçkin de bu yıl doğmuştu. Evimiz 4-5 basamaklı taş merdivenle çıkarak giriş kapısına ulaşılan iki katlı bir yapıydı. Her Karaman evine benzer olarak ta içerde iki küçük avlusu ve ahırı vardı. Güneş İlkokulu ile Karaman Ortaokulu Kışla Caddesi üzerinde birbirine komşu iki binada öğretim yapıyordu. İki okul evden yaklaşık 1 km uzaklıktadır. Her ikisinde de tam gün eğitim yapılırdı. Öğle yemeklerini evde yiyordum. Bu nedenle bu yolu dört defa yürümek gerekiyordu. Arkadaşlarla güle oynaya yürüdüğümüz günlük 4-5 km yolun, sağlık için yararlarını çok sonra öğrendik. Bunlar bizlerin fark etmediğimiz Karaman’daki yaşam alışkanlıklarının bizlere kazandırdığı yararlı sonuçlardan birisi. Eğitim yaşamımda ilk öğretmenim Kamuran Abacı idi. Okuma yazmayı, toplama çıkartmayı ondan öğrendik. Okul müdürü Ahmet Çiloğlu idi. Kendisi aynı zamanda Karaman Gazetesi başyazarıydı. Okuma yazmaya önem veren halkımız, Ahmet Çiloğlu’na ve bütün öğrenmelere saygı gösterirdi. Ahmet Çiloğlu odasından çıkmayan yöneticilerden değildi. Derslerimize de girerdi. (30 ve 31) günlük ayları belirtmek için sol eli yumruğu modelini Ahmet Çiloğlu’ndan öğrenmiştik. Yerli malı kullanma haftaları da düzenlenirdi. Sınıf öğretmeni ile birlikte diğer öğretmenlerin de katılımı ile oluşan jüri önünde sözlü sınavlar yapılırdı. Sınav sonunda ailelerin ekonomik gücüne uygun yemekler getirmesiyle, öğretmenlerin beş yıllık emekleri için kendilerine teşekkür edilirdi.
Karaman Ortaokulu (1949-1952)
Temel bilgileri öğrenmiş olarak geldiğimiz bu okulda öğretmenlerimiz sayesinde ilgi alanımız daha belirli hale geldi. Okul müdürü Zeki Yılmaz aynı zamanda beden Eğitimi derslerini de verirdi. Hilmi Bey iyi bir Matematik öğretmeniydi. Necmiye Akyüz biyoloji öğretmeniydi. Eşi Halit Akyüz Karaman’ın saygı gösterdiği bir hekimdi. Nilüfer Dural mesleğinin ilk yıllarında Karaman ortaokuluna geldi. Fizik, Kimya derslerini severek verdiği anlaşılırdı. Normal derslere ek olarak sabah erken saatlerde ek ders yapardı. Kimya Redoks hesap yönetimini, fizikte diyapazonu, rezonansı bu derslerde öğrendik. Onun bize kazandırdığı derslerin düzeyini ve değerini, Kabataş Erkek Lisesinde başka okullardan gelen öğrencilerle karşılaşınca daha iyi anladık. Bizim gelişmemize katkı yapan bütün öğretmenlerime saygılarımı sunarım. Yaşamdan ayrılanlara da rahmet dilerim.
Kabataş Erkek Lisesi (1952-1955)
Ortaokuldan sonra Karaman’da lise yoktu. Bazı arkadaşlar Konya’ya, İstanbul’a gittiler. Ben de Kabataş Lisesinde birkaç sene önce mezun olmuş, Ağabeyim Ahmet Vefik Tosun’un etkisiyle Kabataş Lisesini seçtim. Kabataş Erkek Lisesi Boğazın en güzel yerinden Ortaköy’de denizin hemen kıyısın da iki bloktan oluşan saray binasıydı. Bir blok derslikti diğeri yatakhane olarak kullanılırdı. Ara duvarın arkasında ise Galatasaray Lisesi vardı. Bunların dışında Müdür lojmanı ile okul reviri olarak görev yapan iki küçük blok vardı. Az sayıda gündüzlü öğrenciyi misafir gibi görürdük. Yatılı öğrenciler, günde üç öğün yemek ve okulda yatıp kalkma ve çamaşırların yıkanması karşılığı, yılda üç taksitle 3*186=558 TL ödenirdi. O yıllarda dolar 2 lira 80 kuruştu günümüzde Kabataş düzeyinde okullara sadece öğrenim parası olarak, bu miktarın 20 katı kadar ücret ödendiği düşünülürse, Atatürk’ün eğitime verdiği önem daha iyi anlaşılır...
Kabataş Lisesinde başlangıçta, Aşkın Ölçer, Ömer Özkes, Recep Pınarbaşı ile birlikte Lise I. sınıfa kayıt yaptıran dört Karamanlı öğrenciydik. Kısa bir zamanda Ömer ile Recep Kabataş’tan ayrıldılar.
Okul Müdürü Faik Dranaz, Lütfü Oran, Bedia Alev, Behçet Necatigil, Salih Gence, Zeliha Hanım gibi saygın öğretmenlerimiz vardı.
Lisede I. A ve II. A sınıflarından geçtikten sonra üçüncü sınıfta edebiyat ve fen kollarına ayrıldık. Ben III. Fen. C sınıfında okudum. Günlük programda, sınıf abilerinin gözetiminde etüd çalışma süresi için 2 saat ayrılmıştı. Bu iki saat yeterli değildi. Açığı kapatmak için pazar günleri, sınıf arkadaşım Yalçın Mengi ile birlikte sabah saatlerinde Beyazıt Camisinin kütüphanesine gider, akşama kadar orda çalışır akşam saatlerinde de okula dönerdik. Bir problemi çözene kadar çaba gösterirdik.
1955 Haziran ayında bu şubeden iki kişi mezun olduk. Birisi Bor Ortaokulundan gelen Yalçın Mengi ve Karaman Ortaokulundan gelen Yalçın Aköz. Bu başarıyı Karaman’daki öğretmenlerime borçluyum. Özellikle de Nilüfer Dural’a ve Kabataş Lisesindeki öğretmenlerimize özellikle de Matematik Öğretmenimiz Lütfü Oran’a borçluyum. O dönemin en çok istenen mesleği inşaat mühendisliği idi. Öğrenciliğimiz sırasında fen derslerinde başarılı öğrencilere İTÜ İnşaat’ ta okuması önerilirdi. Bunlar etkili olmuş ki ilerde İTÜ İnşaatı seçtim.
İTÜ de öğrencilik, iki yıllık askerlik dönemim, İTÜ de öğretim üyeliği ve USA Princeton Üniversitesi dönemine ait üretimleri ilk sayfada vermeye çalıştım. Bu dönemi özetle öğrendiğim, öğrettiğim, öğrendiklerimden üretim yapmaya çalıştığım, uzaktan bakınca çok hızlı geçen bir süreçti. Behçet Necatigil anlatımıyla‘’Yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi’’ dediği gibi hızlı geçti. Bu uzun süreci anlatamıyorum hiç değilse görevim nedeniyle yolumun kesiştiği üç Karamanlı hemşerimi anlatayım.
Beden Eğitimi Bölüm Başkanlığı (1982-1996)
80 ihtilalinden sonra spor ve sanat derslerinin seçmeli zorunlu ders olmaları ile başladı. Prof. Dr. Kemal Kafalı Önce Bölümün kuruluş çalışmalarını yapmak üzere görev verdi. Sonra da Bu Bölümün başkanlığına atadı. Sporda söylenen bir tekerleme vardır: yapamazsan öğret, öğretemezsen de yönet. Bu tekerlemeye uyarak 14 yıl Anabilim dalındaki asli görevim ile birlikte bu görevi de sürdürdüm. Görevim nedeniyle birlikte çalıştığımız hemşerilerim:
Prof. Dr. Abidin Kayserlioğlu: Çapa Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı: Bölümde sürekli olarak yürüttüğümüz Çarşamba seminerlerine defalarca katıldı. Sporun İTÜ öğrencilerinin yapısal ve Fonksiyonel kapasitelerinin incelenmesi araştırmasına katılmış ve 199 sayfalık rapor kitap halinde bastırılmıştır.
Kuzenim Prof. Dr. A. Cengiz Yıldızcı: İTÜ Mimarlık Bölümünde Peyzaj Mimarlığı Bölümünü kurdu. Aynı zamanda Maslak Kampüsünün düzenlenmesi konusunda yetkili idi. Yeni yapılan Maslak Spor Salonu ile Tenis kortları çevresi onun sayesinde bugün orman gibi. Ben ona dünyayı yeşerten ve güzelleştiren adam diyorum. Prof. Dr. Ahmet Yıldızcı, herkese yardım eden, herkesi seven, herkesin sevdiği bir insandır.
Prof. Dr. Ekrem Ekinci: Karaman’da kendisini tanıma fırsatı bulamadım. Ama İngiltere’den İTÜ ye geldiği gün öğrencilerim kendisini hocam diye karşıladılar! Değerli hemşerimin İTÜ’deki hızlı yükselişine Bölüm başkanlığından başlayarak Dekanlık, Rektör yardımcılığı derken Kendisini Işık Üniversitesi Rektörlüğünde gördük. Rektörlükte çok iyi işlere imza attı. Asıl değerini Rektör Yardımcısı Öktem Vardar’ı görevden alması istenince Rektörlükten istifa ederek gösterdi. Bunu ancak Karaman kültürünü özümsemiş bir insan yapabilirdi. Şu anda hem ülke hem insanlık için çok yararlı olan güneş enerji santralleri kurmaya çalışıyor. Şirket binası bahçesini, çalışanlarını çok mutlu eden bir bahçe haline dönüştürdü. Bu da kendisinin insana verdiği önemin bir göstergesidir.
Ölüm Allah'ın emri, hepimiz O'na gidiyoruz. Ruhunu evinde teslim edip Arefe gününde toprağa verilmek herkese nasip olmuyor. Rabbim rahmetiyle karşılasın, hep iyiliğini gördük, iyilerden bildik.
YanıtlaSil