Sami Yaşar Ölçer


1945 yılında Karaman da doğdu. İlk okulu Güneş ilkokulunda, orta okulu Karaman orta okulunda okudu. 

İstanbul Vefa lisesi ve 1968 İstanbul Orman fakültesi mezunudur. Mezuniyetinin hemen sonrasında bakanlık özel kalem müdürlüğüne getirildi. Bu görevde yedi bakanla çalıştı.1981-1985 yılları arasında özel sektörde genel müdürlük yaptı.36 yıl meslek hayatında Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde 6 kez daire başkanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Orköy Genel Müdürlüklerinde Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 2004 yılında emekli oldu. Evli ve iki çocuk babasıdır.

“HİÇ”

Karaman hakkında onlarca yazı yazdım. Bunlar, İKEV’İN efsane başkanı (adını hiçbir parasal şaibeye karıştırmadan dev bir eser ortaya koyan ve arkasından kimsenin kötü diyemeyişinden dolayı efsanedir.) Suat SÖZER kardeşimin teşvikleri ile oldu. Bu yazılar, her yıl bir kitap yayınlayıp bedava dağıtan, arkadaşlığı ile gurur duyduğum Rıfkı BOYNUKALIN sayesinde kitap haline getirildi.  

Şimdiki bu eser ise kendim ile yüzleşmek ve bir son söz fırsatı oldu diyebilirim.

Aziz NESİN soyadını nasıl aldığını şöyle anlatır; herkes harıl harıl kendine soyadı arıyordu. Fareyi görünce masanın üstüne çıkan adam CESUR, cebinde beş kuruşu olmayan gariban ZENGİN soyadını alıyordu. Buna ilaveten şöyle Türk böyle Türk böbürlenmeleri gırla gidiyordu. Ben kendime sordum “Yahu Aziz sen nesin, bir cevap bulmadım ama belki ilerde bulurum diye NESİN soyadını aldım.”

Şimdi aynı soruyu kendime soruyorum. Sami Yaşar ÖLÇER sen kimsin?

Bu sorunun cevabını rahmetli Erdal İNÖNÜ hatıralarında vermiş benim adıma’’ben felsefe okumak istiyordum. Babam razı olmadı fizik okudum. Ama aklım hep felsefede kaldı. Filozofları incelediğimde anladım ki ben bir ‘’HİÇİM.’’

Bunu anladıktan sonra hiç hiddetlenemedim, yumruğumu masaya hiç vuramadım, sesimi hiç yükseltemedim. Çantamı kimseye taşıtmadım ve arabamın kapısını kendim açtım. Onun için politikada hiç başarılı olamadım.’’

İşte bende amirlik yaptığım her makamda hiç bağıramadım. Odacımın ve şoförümün isminin sonuna hep bey sıfatını ekledim. Hiddetleneceğim sırada onlardan biri olan babam aklıma geldi ve hep sustum.

Tek oda (bir oda bir salon değil) toprak damlı, odaya devamlı damdan toprak dökülen bir evin çocuğuyum ben. Evimizde neredeyse yiyecek hiçbir şey yokken ‘’neyimiz eksik oğlum her şeyimiz var Allaha şükür’’diyen bir anne ile hiçbir zaman sesini yükseltmeyen bizi bir fiske bile vurmadan yetiştiren bir babanın oğluyum ben. Annemin her şeye şükretmesi ve babamın bu sükuneti hayatımı şekillendirdi.

Hayatımın kırılma noktaları, hiçbir şeyin planladığımız gibi gitmediği ama hep hayrımıza olduğunu iyice anlamamızı sağlayan olaylar olmuştur.

Bunların ilki benim için daima bir ağabeyin ötesinde saydığım Turgut ÖLÇER’İN annemin muhalefetine rağmen beni İstanbul Vefa Lisesine kaydettirmesidir. Yüzme öğrenmek için sandaldan denize atılan adam gibi Karaman’dan İstanbul’a geldim tamamen yalnızdım.

Lisedeki bir olay hayatımı tamamen değiştiriyordu. Öğlen saat üçten sonra okul tatil. Herkes gidiyor biz yatılılar kalıyoruz. Top oynuyoruz. Derken bir arkadaşımız’’hepimiz sırayla geçen bir kıza laf atalım’’ dedi. Bayıldık bu fikre.  Yahu senin neyine laf atmak filan. Bir yıl kız şubesinde okuyup ta bir tek kızla konuşamamış bir adamsın. Laf attığın kız evet dese bile konuşabilecek misin ki şeytan dürttü işte sırası gelen geçen bir kıza laf atıyor. Kızlar ‘’terbiyesiz’’ diyorlar ‘’utanmaz’’ diyorlar gülüşüyoruz derken sıra bana geldi, gelen kıza bir şeyler söyledim kız gülümsedi, parmaklıklara yanaştı,’’sen misin’’bana laf atan dedi. Ben başarılı olmanın gururunu taşıyorum tabi. Fakat devamında gelen cümle hepimizi perişan etti.’’Ben müdür Ziver beyin kızıyım’’insan bu kadar şansız olabilir mi? İstanbul da on binlerce kız var sana müdürün kızı rastlasın. Kız babasına söylese bittim ben. Direkt okuldan atılma. Anama babama ağabeyime ne derim. “Bir kıza laf attım okuldan attılar’’ neyse kız babasına söylemedi de lise hayatım devam etti.

Geldik üniversite imtihanlarına burs veren iki fakülte var birisi orman diğeri ziraat fakültesi başka seçenek yok benim için. İmtihana girdik sonuçlar Milliyet gazetesinde yayınlandı. Hemen gazeteyi alıp eve geldim. Listeye defalarca baktım ismim yok. Annem ‘’üzülme oğlum seneye tekrar girersin’’ diye beni teselliye çalışıyor. Derken babam öğle yemeğine eve geldi. Elinde Milliyet gazetesi ‘’gözün aydın oğlum kazanmışsın dedi’’. Ben defalarca bakıp ta göremediğim ismimi bana gösterdi. Babam ömründe ilk defa gazete alıyor ve benim hayatım değişiyor. İşte bir kırılma noktası ve insanın ‘’HİÇ’’ oluşunun kanıtı.

Gelelim burs meselesine evrakları tamamladım. Yalnız bir kefil lazım. Ağabeyim “İbrahim DEMİRİCİOĞLU sana kefil olacak, O’na git’’. Müracaatın son günü İbrahim Ağabeyin dükkânı o gün hiç açılmamış. Kapalı dükkânın önüne oturdum başladım ağlamaya! Derken İbrahim ağabeyin bir dükkân komşusu geldi yanıma’’Hayırdır delikanlı niye ağlıyorsun’’dedi. Durumu anlattım eğildi elimdeki kağıtları aldı, o zamana göre bir hayli yüksek olan kefalet tutarına bile bakmadan “neresi imzalanacak bunun” dedi. Gösterdim bastı imzayı. Kimdi, Hızır mıydı hiç bilmiyorum. Saniyeler içinde hayatım tekrar değişmişti. Demek ki insan hiçbir şeye kadir değil, tam bir ‘’HİÇ’’.

Geldik en önemli kırılma noktasına. Önümdeki tam kırk yılı şekillendirmişim meğerse.

Benim üniversiteye girdiğim 1964 yılında orman fakültesinde kayıt numaraları 1’den başladı. Ben her gün kayıt masasına gidip numaralar 100 geçsin diye bakıyorum. İmtihanlarda sınıfı iki guruba ayırıyorlar, ben ikinci gruba kalayım ki sorular birinci gurubun aynısı olacağından kolaylık olsun.

Son sınıfta öğrenciler guruplara ayırıp bir kısım öğretim üyeleriyle birlikte birer bölge müdürlüğüne giderler. Benim numaram Bolu gurubuna rastladı. Kafile beni öğretim üyeleriyle teması sağlamak için başkan seçtiler. Çok keyifli eğlenceli ve faydalı bir gezi oldu. Benim mesleğe gireceğim 1971 yılında ordu bir muhtıra verdi ve hükümet istifa etti Nihat ERİM’in başbakanlığında bir kabine kuruldu. Peki bu kabinenin orman bakanı kim oldu? Bolu gurubunun başındaki Prof. Dr. Selahattin İNAL kendisine bir özel kalem müdürü aranır. Hoca benim ismimi verir bu öğrencimi bulun der. Beni buldular. Tüm arkadaşlarım köylerde göreve başlarken ben Orman Bakanlığının iki numaralı adamı olarak Ankara da göreve başladım. Kayıtlar başlar başlamaz hemen kaydımı yaptırmış olsaydım muhtemelen başka bir gruba düşecektim. Ve hayatım bambaşka olacaktı.

Ben bakanlık tarihinde tek örnek olarak 36 yıl hiç tayin edilmeden Ankara da çalıştım.

Bu yazımı hani bazen insanlar bir şeyler yazıp bir şişe içinde denize bırakırlar ve o şişe kim bilir kaç sene sonra hangi sahilde çıkar bilinmez ya 

Ben şişeme şöyle yazardım “Eyy insanlar ben bir TÜRKÜM. Allah bir tek bizim ırkımızın iki Mustafa nasip etti ilki Yüce Peygamberimi Muhammed Mustafa (Sav)diğeri Mustafa KEMAL. Birisi manevi hayatımızı diğeri dünyevi hayatımızı tanzim etti. Bu iki muhterem zatın hayatları da benzerdi. İkisi de dünya malıyla hiç uğraşmadılar. İkisi de son derece basit ve sade bir hayat yaşadılar. Ve neredeyse aynı yaşta öldüler. Arap ülkeleri hep kavga ve sıkıntı içinde oldular çünkü Allah onlara ikinci bir Mustafa vermemişti. Sakın bu iki kişiyi karşı karşıya getirmek isteyenlere inanmayın, bölünmeyin.’’

Müslüman ülkelerden bir tek Türkiye Cumhuriyetle idare edilmektedir. Peki bu cumhuriyeti iki tane Karamanlı paşa kurdu desem ne dersiniz? İlki tabi ki Mustafa Kemal Paşa diğeri ise’’Atatürk’ü tutuklayın emrini Atatürk’ün yanında yırtıp kolordum ile emrinizdeyim diyen o sözleriyle de istiklal savaşını tam o noktada başlatan Kazım Karabekir Paşa.

İşte bunun için Karamanlı olmak çok anlamlıdır, ayrıcalıklıdır.   

Bir Afrika atasözü diyor ki ‘’bir yaşlı insanın ölümü bir kütüphanenin yanması demektir.’’

Kozalağını normal zamanda hemen altına bırakan bir çam ağacı yangın anında aynı kozalağını neslim devam etsin, benden bir şeyler kalsın içgüdüsüyle en az 30 metre ileri fırlatır. Bu kitapta adı geçenler bir gün bu dünyadan ayrılacaklar. Bu kitap Atasözünde zikredilen kütüphane yangınından kozalak misali birkaç kitabı kurtarabilir miyiz amacı ile yazılmıştır. Umarım gayemize ulaşabiliriz. 


Yorumlar