Ekrem Ekinci
1949 yılında Karaman'da doğdu. Konya Maarif Koleji'nde okuduktan sonra liseyi Belfast Area High School, Maine ABD'de bitirdi. Robert Kolej Yüksek Okulu Kimya Mühendisliği Bölümü'nden 1971 yılında lisans, Newcastle Upon Tyne Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nden 1972'de yüksek lisans ve 1976'da doktora derecelerini aldı.
1977 yılında asistan olarak girdiği İstanbul Teknik Üniversitesi'nde, 1981 yılında doçent ve 1988 yılında profesör oldu. 1988-2000 yılları arasında İTÜ Kimya Mühendisliği Bölüm Başkanlığı'nı, 2000-2002 yılları arasında Gıda Mühendisliği Kurucu Başkanlığı'nı yürüttü. 1997-2000 yılları arasında İTÜ Kimya Metalurji Fakültesi Dekanlığı ve 2000-2002 yıllarında Rektör Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
1992-1994 yılları arasında TUBİTAK MAM Kimya Mühendisliği Araştırma Bölümünde Bölüm Başkanlığı, 1997-2005 yılları arasında TUBİTAK Bilim Kurulu üyeliği, 1998-2000 yılları arasında TUBİTAK MAM'da Yönetim Kurulu üyeliği, 2000-2005 yılları arasında ise Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. 1996-2006 yılları arasında Çimento Müstahsiller Birliği Kalite ve Çevre Kurulu Başkanlığını sürdürdü. 2008 yılı itibariyle Çimento Müstahsiller Birliği Kalite ve Çevre Kurulu Genel Kurulu'nun kararı ile Onursal Başkanlığa layık görüldü.
"Fuel ve Fuel Processing Technology" dergilerine uzun yıllar ve çok sayıda ulusal derginin yayın kurulu üyeliğini sürdürmektedir. SCI'çe taranan dergilerde 68 yayın, uluslararası kongrelerde 114 bildiri ve ulusal kongrelerde 109 bildirisi bulunmaktadır. Dört mesleki kitabın yazarları arasındadır.13 kitap için bölüm yazmıştır. Hepsi bor konusunda olmak üzere, diğer araştırmacılarla birlikte 6 adet Türk patenti sahibidir.
Institute of Energy üyesi, Türk Katı Atık Kontrol ve Arıtım Milli Komitesi ve Hava Kirliliği Türk Milli Komitesi kurucu üyelerindendir. 2001 yılı Isı Bilimi ve Tekniği Derneği Bilim Ödülü sahibidir.
Mart 2008-Aralık 2010 arasında Işık Üniversite Rektörlüğü görevini yürüttü. 2011 yılından itibaren Tdinamik Enerji Endüstri ve Dış Ticaret ve Tegnatia Enerji Şirketleri yönetim kurulu başkanlığı ve Ak-taş Dış Ticaret Şirketi yönetim kurulu üyesidir.
Evli ve iki çocuk babasıdır.
Akademik Hayatıma Karaman’ın Etkisi
1949 yılında Karaman’ın Hacı Celal (Hecceler veya Kesmikçiler) Mahallesinde doğmuşum. Üç erkek ve iki kız içerisinde ikinci büyüğüm. Erken çocukluğum Hecceler Mahallesinde geçtiği için, ilkokula Kale ilkokulu’nda başladım. Daha öncesi yaşamımdan hatırladıklarım sınırlı iken, ilkokula başladığım andan itibaren kafamda çok net hatıralar canlanıyor. Bunda en büyük etken kafa yapısı aydın Ekrem Zeren’in ilk öğretmenim olmasıdır. Atatürk ilkeleri ve aydınlık eğitimin ilk tohumlarını kendisinden aldım. Okumayı öğrenirken öğrenmenin zevkini ve çok basit matematik düşünce yapısını Ekrem öğretmenden aldım. Bu nedenle hatıralarım çok canlıdır. İkinci ve üçüncü sınıfı Gazi Dükkan Mahallesine taşındığımız için Gazi Mustafa Kemal İlkokulu’nda genç bir öğretmen olan Nuran Hanımdan aldım. Ancak öğrenim hayatım 4 ve 5. sınıflarda o yılların müstesna öğretmeni Dönüş Karagöz’ün sınıfına geçmemle şekillendi. Dönüş Karagöz göçmen bir hanımefendiydi. Göçmenlere has disiplinli, duyarlı, insancıl ve çağdaş bir öğretmendi. Karaman’da Fatma Kayhan ile birlikte bir ekol oldukları için sınıfında çok kapasiteli öğrenciler vardı (Alaattin Işık, Yılmaz Gönen, Mustafa Çelebi, Halil Gümüş, Kutsi Pembeci, Hikmet Yönet, Raşit Ünüvar)
O günlerde Karaman’da yoğun bir kültür ve eğitim ortamı ve çok birikimli öğretmenler vardı. İyi öğretmenler tüm ilçe tarafından bilinir ve saygı duyulurdu. Orta okul ve liseyi Karaman’da okumamamıza rağmen doğrudan veya dolaylı bu öğretmenleri biz de ismen bilir, yarattıkları atmosferden beslenirdik.
Daha sonra orta öğrenimim aşamasında Türkiye çapında kurulan 8 Maarif Kolej’inden (daha sonrasında Anadolu Liseleri) bir tanesi Konya’da kurulmuştu. Dönüş öğretmenin özel olarak bizim hamama gelip annemi uyarması ve teşviki ile Konya Maarif Koleji sınavlarına girdim. Gelişme o kadar hızlı olmuştu ki; abimi orta okula yazdırmakta direnen babam, beni Konya’ya sınava götürmüş, yatılı ve paralı okula yazdırmıştı. Biz dokuz Karamanlı öğrenci olarak 50 kişilik kontenjanın sekiz tanesini kazanarak yerleşmiştik. Bu sınavı başaran sekiz öğrenciden yedisi Dönüş öğretmenin mezun ettiği sınıfın öğrencileriydi. Hatırladığım kadarı ile Konya Kolejinde bizim sınıftan önce Mustafa Kurşun, Yüksel Özpeynirci, Nadir Harani, Mustafa Koçak, Mustafa Göncü, Bülent Aksoy, Ebubekir Attar, Abdi Aydoğdu, Abit Öztav, Mustafa Özerler, Kadir Dinç, Abit Öztav, Rahmi Güven Karaman’dan Konya Maarif Koleji’ne giden öğrencilerden bazılarıdır.
Konya Koleji’nde okuduğum yıllarda tatillerde gelip işlettiğimiz hamamda hem çalışır hem de kitap okurdum. Bu yıllarda eski belediye binasının önünden geçerken Ziya Güven ne zaman beni görürse hemen içeriye çağırır, bir içecek ısmarlar, bana Rahmi’nin ileride büyük bir akademisyen olacağını, bu konuda kararlılığını ve bilim dünyasını anlatırdı. Bir bakıma beni de akademik bir gelecek için teşvik ederdi. Ziya amca haklı çıktı; bizler o günlerin yaldızlı mesleği olan mühendislik dallarını seçerken, Rahmi bilim adamı olma hedefi ile Fizik dalını seçti. Kendisi ile 1990’lı yıllarda TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde ayrı bölümlerde ve 2008-2010 yıllarında Işık Üniversitesinde Rektör ve Dekan olarak birlikte çalıştık. Çok seçkin ve üretimi en üst düzeyde olan bilim insanlarına verilen TUBİTAK Bilim Ödülünü Rahmi aldığında ben de TÜBİTAK BİLİM Kurulunun bir üyesiydim. Ziya Amca bu beraberlikleri ve Rahmi’nin bilim insanı olarak üstün başarılarını görebilse çok mutlu olurdu.
Annemin kumaş ve altın alışverişinde şaşmaz adresi Ükaşe Aköz’dü. Konya Koleji için giysilerimizin kumaşlarını da Ükaşe Aköz’den almıştık. Annem ile Ükaşe Abinin mağazasına sık giderdik. Beni görünce gözleri parlayarak İTÜ’de okuyup akademisyenliğe geçen yeğeninin başarılarından bahsederdi. Yalçın Aköz’ü anarken ve başarılarından bahsederken damarlarına yeni kan gelmişçesine dinamikleşir ve maşallahlar çekerdi. Bu da benim için bir hedef, bir örnek ve bir rol model oluştururdu. O anda kaderin bu konuda beni nerelere götüreceğini bilemezdim.
Benim okul çağlarımda Karaman’da eğitime çok samimi bir destek ve hürmet vardı. 1960-66 yılları arasında Konya Karaman arasında Kolej’e gidip gelirken, Leblebici’nin uzun burunlu, içeriye koltukların arasından da geçen ve ilaveden döşenmiş ısıtıcı serpantinli otobüslerde seyahatimizde “bu çocuklar okumaya gidiyorlar” diye bize gerektiğinde yaşlı başlı insanlar yer verirlerdi.
Konya Koleji’nde lise ikinci sınıfta kazandığım American Field Servis bursu ile lise sonu okumak için Amerika’ya gittim. Rahmi bu bursla bir yıl önce benzer şekilde liseyi ABD’de bitirmişti.
Amerika dönüşü Robert Kolej Yüksek Okulu (daha sonra Boğaziçi Üniversitesi) Kimya Mühendisliği Bölümüne girdim. Derecemi aldıktan sonra İngiltere’de yüksek lisans ve doktora derecelerini aldım. 1976 yılında yurda dönüp kısa dönem askerliğimi Balıkesir’de yaptım. İTÜ Kimya Fakültesine asistan olarak girdim. Formaliteleri tamamladığım ve resmen asistan olduğum gün Teşvikiye’den Taksime gitmek üzere bir dolmuşa ön sırada şoföre en yakın yere oturdum. Yanıma bir genç geldi:
-Merhaba hocam nasılsınız? dedi. Allah Allah çok erken tanındım! diye düşündüm.
-Affedersiniz, nereden biliyorsunuz hoca olduğumu?
-Yalçın Hocam geçen dönem dersinizi almıştım yaa…
Kaderin cilvesi; İTÜ’ye girdiğim ilk gün Yalçın abi zannedildim!..
İTÜ öğretim üyesi olan ve orta öğrenim yıllarımda hikayesine imrendiğim Yalçın Abi ve Ahmet Yıldızcı ile bir network oluşturduk. Bu sayede hem birbirimizi hem de Karaman’dan İTÜ’ye gelen veya başka üniversiteden bizlere ulaşan öğrencilere elimizden geldiğince destek olmaya çalıştık
Aradan altı yedi yıl kadar zaman geçti. İki oğlum İTÜ yuvaya başladılar. Küçük oğlum Barış Doğa isminde bir çocukla can ciğer kuzu sarması olmuştu. Bir akşam sevgili Ahmet Yıldızcı ile yuvada karşılaştık. Doğa Ayten ile Ahmet’in biricik çocuklarıymış. O kadar çocuğun içerisinde iki Karamanlı’nın birbirlerini bulup en yakın arkadaş olmaları, her halde kan çekmesidir. O günlerden bu günlere Doğa ile Barış hep en yakın iki arkadaş ve kardeş kaldılar. Birbirlerini destekleyip olumlu yönde etkilediler. Yaşadıkları Paris ve Cenevre’de ailecek görüşürler.
Akademik hayatta üniversite yöneticisi olarak dekan yardımcılığı hariç tüm idari görevleri rektör yardımcılığına kadar İTÜ’de yaptım. Işık üniversitesinde de Rektörlük yaptım. TÜBİTAK’ta sekiz yıl Bilim Kurulu üyeliği, MAM YK Başkanlığı, Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulundum. Araştırıcı olarak literatüre önemli katkılarım SCI indeks atıflarında tescillidir. Uzun lafın kısası akademik hedeflerimi tutturduğumu hissediyorum.
Burada Karaman’ın etkisi en önlerdedir. Karaman geçmişi ile, yarattığı kültür ve değerleri ile, geçiş noktası ve stratejik konumu ile ve insan kalitesi ile ülkemizin bilinen ve etkin şehirler arasındadır. Bir şehir olmanın ötesinde bir çekim merkezi bölgenin simgesidir. Neredeyse bir ülkedir: Karaman.
Kültürü taşıyan en önemli iki unsurdan Türk dilinin tarihin derinliklerine gömülme sürecini durdurup bugünlere gelmesini Karamanlı atalarımız sağlamışlardır. Yunus Emre, Mevlâna, Karacaoğlan ve diğerleri buradaki zenginliğin tarihi destekleri olmuşlardır.
Bugün alternatif enerji kaynaklarından güneş ve rüzgârdan elektrik üreten bir şirketin yönetim kurulu başkanıyım. Tesadüf müdür? Karaman güneş ışınımı açısından Van ile birlikte Türkiye’nin en iyi iki bölgesidir. Rüzgâr kapasitesi de en iyi dört beş bölgeden birisidir. Karaman ve yakın çevresi deprem riski açısından Türkiye’nin en az riskli bölgesidir.
Karaman: suyuyla, güneşiyle, rüzgarıyla, kültürüyle, coğrafyasıyla, tarihi ile velhasıl her şeyi ile bizleri besleyen vazgeçilmez memlekettir.
Yorumlar
Yorum Gönder