Orhan Tosun


Avukat Memiş Orhan Tosun, 4.06.1939 tarihinde Karaman’da Mansurdede Mahallesinde doğdu. Gazi İlkokulunda ve Karaman Ortaokulunda okudu. Konya Lisesini 1957 yılında bitirdikten sonra; 1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İki yıllık askerlik görevinden sonra 1964 yılında Karaman’da avukatlığa başladı. 1972 yılında Ankara’ya göçerek avukatlığa devam etti. 2014 yılında emekli oldu. Bu süre içinde serbest Avukatlık sırasında14 yıllık T.C Merkez Bankası İdare Merkezinde hukuk müşaviri olarak kamu görevinde bulundu. Özel hukuk danışmanı olarak işini ve yaşamını sürdürüyor. Şermin Tümer Tosun ile evlendi.  Prof. Dr. Mehmet Serkan Tosun ve Oray Tosun Posacı isimli iki çocuğu ve Ayda Posacı, Derin Tosun, Orhan Kerem Tosun isimli 3 torunu var.

Üç başlık altında bir yaşam özeti yazmak gerekirse bunun ilki Karaman’daki çocukluğum olmalıdır. Bu dönemde, 1945 yıllarında harp nedeniyle Karaman’a taşınan cumhurbaşkanlığı muhafız alayının Ankara’ya dönüşüyle birlikte Karaman ekonomik ve sosyal hayatının önemli biçimde yaralandığını görürüz. Mahfel eğlenceleri, çalgılı kahveler, ticari hayattaki önemli çöküş yaşanmış olması yaklaşık on beş yıl süreyle Karaman’ın toparlanmasını geciktirmiştir. İlkokula beş yaşında başlamış olmam ve on üç, on dört yaşına kadarki arkadaşlarımla beraber ilkokul öğrenimi bende derin izler bırakmıştır. Herşeyi en son öğrenen kişi oldum. Yaşıtlarımla öğrenimimi dengeleme süreci Lise üçüncü sınıf eğitimime kadar sürmüştür. Üniversitede bu dengeyi çok iyi sağladığımı söyleyebilirim. Örneğin, üniversitede hiç bir dersten zayıf ve yetmez not almadan çok iyi dereceyle mezun olmam bunu gösterir.

İkinci bölümde ise meslek seçimi tesadüflerle açıklanabilir. Hukuk öğrenimine hiçbir danışman ya da yönlendirici ile değil kendi kendime karar verdim. Yoksa fransızca öğretmeni olmak istiyordum. Ankara’daki bu yaşamımda İtalyan Kültür Derneğine katılmam ve orada klasik müzik eğitimi görmüş kişilerle tanışmam lisede bayağı ilerlettiğim keman öğreniminin yanında önemli bir tenor sesim olduğunu da ortaya çıkarttı. Hukuk öğreniminin yanında, Ankara Devlet Operasında önceleri bir gelir-para düşüncesi hâkim olduysa da orada tanıdığım Adolfo Comozzo’nun derin teşvikleriyle hukukçu-sanatçı ikilemiyle karşılaştım. Adolfo Comozzo’nun Leyla Gencer’i de Ankara Konservatuvarında tanımış ve çalıştırmış olması düşünüldüğünde düştüğüm ikilemin anlamı biraz daha pekişmiş olur. İtalyan Kültür Derneğindeki dostluklar bana İtalya, Perugiada ceza hukuku lisans üst eğitim bursu da sağladı. Ancak, hukuk fakültesindeki hocaların beni çok genç bulması ve daha yaşlı asistanların bulunduğu türden özürleri bu burstan yararlanmamı engelledi. O kızgınlıkla Karaman’a dönüp avukatlık stajı ve sonraki yedi yıllık avukatlık hayatım başladı.

Bu bölümde avukatlık ve onun içinde yer alan siyasi danışmanlık günlerime gelince;

Avukatlık tutkulu olduğum bir meslektir. Bu mesleğin kişinin kendisine, işine, iş sahiplerine ve de yargıya ve yargıçlara karşı tavizsiz dürüstlük istediğini belirtmek isterim. Ayrıca avukatlık, ticaret, başka sektörlerde hizmet, siyaset ve yargıyı bir tarafa bırakıp yargı dışı iş ve işlemlerle bağdaşmayacak kadar katıksız olmalıdır. Onun en büyük kazancı boş zamanıdır. Kendine boş zaman yaratamayan avukat başarılı olamaz. Hele hele başka işlerle beraber yürütmeye kalkmak çok büyük hatadır. Avukat, sürpriz iş ve olayın takipçisi olmalıdır. Öte yandan, avukat, bağlı olduğu meslek kuruluşlarının günümüzdeki gibi ağırlıklı biçimde siyaset ile uğraşmak yerine iş alanlarını genişleten, iş alanlarına saldıran diğer meslek sahiplerinden korumanın yanında yeni iş alanları açan yönetimlerle yakınlaşmalıdır. 

Siyaset, avukatlara has bir iş ve işlev gibi görülse de avukatın siyasetle işini bölüşmesi onu mesleğinden uzaklaştıracaktır. Karaman’da 1968 yılında bir partinin başkanı olarak siyasete girmem benim yanlışımdır. Bu yanlıştan 1972 yılında döndüğümü düşünüyorum. Ne var ki, bu defa siyasetçilerin bitmez tükenmez davetleri ile boğuştuğum gibi vazgeçemediğim bir dostluk sonucu bir siyasi parti liderine, onun ölümüne kadar partisine ve kendisine danışmanlık yapmaktan kurtulamadım. Bu yıllara uzanan dostluk içinde siyasete fiilen katılmam istenmişse de hiç değilse ondan uzak kalabildim.

Siyaset bana göre avukatlık mesleği ile bağdaşmayan bir görevdir. Güzel bir görevdir. Ne var ki, sadece oy verenlerin oylarını değiştirmek yerine diğer bir takım her insanda olması gereken niteliklerin öne çıktığı bir seçim, siyasetçilerin en büyük hatasıdır. 

İşte, Karaman’da siyasete başladığımda bir köyden gelen tek bir oy dikkatimi çekmişti. Arkadaşlarımla beraber bu dağ köyüne muhtarına önceden haber vererek bu bir oyun nedenini araştırmaya gittik. Jeeple zor ulaşılan bu köyde muhtar bizi çok iyi karşıladı. Bir oy veren kişiyi merak ettim, çağırdık. Çok eski, yaşlı bir partiliydi. Kahvede bütün köylülerin huzurunda neden bir oy verdiğini, eşinin veya çocuklarının reylerini neden alamadığını sorduk. Eşi ile 25 yıldır aynı evde oturmakla beraber küs olduğunu, 4 oğlunun evli ve yetişkin olduğunu, onlarla da konuşmadığını söyledi. Cuma güne rastlayan bu ziyaretimizi muhtar camiye taşıdı. Bizim yaşlının partili bizden önce camiye gitmiş, caminin kapısında camiye namaza gelenlere kusurlarını söyleyip, ne yüzle camiye geldiklerini sorgular halde gördük. Muhtar ile uzaktan yaptığımız bu izlenim onu bulunduğu köy topluluğundan belli ki koparmıştı. Yaklaşarak bunun yanlış olduğunu kendisine anlattım. Namaz için camiye girdiğimizde onun saflara uymayıp tek başına arkada namaza durduğunu görünce yanıma çağırdım, safa katılmasını sağlayamadım. Her köylüye sataşmasının ve söylediklerinin doğru olup olmadığını sorduğumda, muhtar bizim partili için: Köyün hastalarının ona götürüldüğünü, ihtilafların onun hakimliği ile halledildiğini, kendisinin çok dürüst ve söylediklerinin tamamen doğru olduğunu söyledi.

Siyaset, yukarıda söylediğim gibi oy verenlerin kararını değiştirme işidir diye düşündüğümden, muhtarın bunu partiden atın bütün oyumuz sizin partiye geçer demesi ile çözüm aradım, yaşlı partilinin oğlunu parti temsilcisi olarak seçtik. İhtiyara bir unvan vermemiz gerekirdi onu da başkanlık danışmanı yaptık. 1969 seçimlerinde dört yüze yakın reyin neredeyse tamamının, yer değiştirerek benim partiye döndüğünü gördük.

Uzun süre siyasetçilerle dostluğum sırasında bu olayı her bir makam ve mercide örnek olarak anlatırdım. Bana eleştiriler de oldu, niçin dürüst bir partiliyi görevinden uzaklaştırdınız dediler. Ama çoğunluk yapılan hareketi doğruladı. 

Bütün dostlara sağlık ve esenlikler diliyorum.


Yorumlar