Keramettin Ünsay


20.04.1935 Karaman doğumluyum. Bize sülale olarak “Kahveciler” “Kahvecizadeler” derler. Rahmetli dedem Abdurrahman Efendi   bir Yemenli tüccarla anlaşmış Taşucu Limanı’ndan gemilerle gelen çiğ yeşil renkli kahveyi çuvallarla alıp develerle Torosları aşıp Karaman’a getirip, 1905 yılında yapılan Haydarpaşa-Bağdat demiryolu hattında Karaman’dan trenle birçok vilayete ve şehirde kahveleri satarmış. Bulgurculukta yapan müteşebbis aynı zamanda fakir fukaraya yardım eden iyilik sever bir insanmış. Bilhassa ramazan ve kurban bayramlarında kimsesizleri, yoksulları çağırarak önceden hazırlanmış büyük yemek sofrasına oturtarak bayram yemeği yenirmiş. Bu gelenek 1958 yılına kadar aralıksız devam etti. 

İlk ve Ortaokulu Karaman’da liseyi Konya’da Ticaret Lisesinde okudum. Ortaokul ve lise yıllarında babam esnaf olduğu için Karaman Belediye halinde kabzımallık yapan babama yaz aylarında boş zamanlarda yardım ederdim. Aslında babam Kasabalı bir adama kefil olmuş adam ödemeyince bütün borcu babam ödemişti, sonunda iflas etti. 1940lı yılların belediye başkanı olan rahmetli İbrahim Kayserilioğlu belediyece yaptırılan yeni büyük halde babama bir yer tahsisi düşünmüş babamı çarşıda görünce “Bak Ahmet Efendi’’ Selahettin büyüdü Kerametin de büyüyor. Size yeni halde yer vereyim kabzımallık yaparsın demiş. Yer kiralandı babam kabzımallığa başladı. Babam bunun üzerine trene atlayıp Adana, Tarsus Mersin’deki, kabzımallarla, müstahsillerle görüşür siparişlerini verir. İşler büyüdükçe telefonlarla siparişler devam eder mallar trenle karamana gelir hem yerli esnafa hem de köy ve kasabalardan gelenlere mallar satılır. Ticari hayatta işler yoluna girdi. Bende yaz aylarında arkadaşlar parkta sohbet ederken sabah ezanıyla pazardaki dükkanımıza giderdim. Hayatımda hep işimi severek istiyerek yaptım. Kimseyi kıskanmadım haset duymadım. Allah’ın ipine sıpsıkı sarıldım kimse için kötü duygular içinde olmadım, Allah ne istediyse verdi şükürler olsun.

Selahattin ağabeyim askere gittiği için dükkâna ben geçeyim diye düşündüm babama fikrimi, açtım kabul etmedi. Gömleğimi satar seni okuturum, dedi. Böylece büyüklerin tavsiyesiyle Konya Ticaret Lisesinde okumaya karar verdim. Yaz aylarında da çalışarak eğitim masraflarına katkı yapmak için tatillerde çalışma yolunu seçtim.

Lise yıllarında okul kapandığı zaman, Konya’da D. S. İ. Bölge Müdürlüğünde geçici işçi kadrosunda sigortalı çalışandım. Başımızda şefimiz de vardı. Sabah erken güneş doğarken Willis pikaba biner 3-4 kişilik ekip köyün kuzey güney doğu batı yönlerine giderdik. Hava çok sıcak, başımızda güneşten korunacak bez bir şapka ekinler insan boyu, yılanlar bilek kalınlığında, köylü arazi sahipleri de merkeple heybede bize su ve ayran taşırlardı. D. S. İ. yaz aylarında 3 yıl 2-2,5 ay çalıştım. D. S. İ.’ye girmeden ve okul sıralarında lisede çok değerli hemşerimiz mimar Prof. Dr. İbrahim Hulusi Güngör’ün çok yardımı oldu. Nur içinde yatsın. Kendisi çok güzel Kuran kıraat eder, ilahi okurdu. Tam beyefendi bir hemşerimizdi. İyilik meleği idi. Karaman meslek yüksek okulunun açılmasında çok büyük emek ve gayretleri oldu. Bende o zamanlar Yüksek Öğretim Denetim Kurulu üyesi idim. Okulun açılışı kurdelesini Rektör Halil Cin, Hulusi Güngör ağabeyimiz ve ben birlikte kestik. Bu yüksek okulun açılması, şimdiki Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesinin açılmasına bir başlangıç oldu. Konya Ticaret Lisesinde son sınıfta bir dersten bekliyorum bitiremedim. O yıllar da lisede bekleyenler memleketinde öğretmen vekilliği yapıyordu. Ben öğretmen vekilliği istemedim. Bir baba dostu git Ankara’ya Kemal Aygün Bey’i ziyaret et dedi. Ankara’ya gittim. Emniyet Genel Müdürü binasını buldum. Yalnız özel kalem müdürü beni içeri koymuyor, görüştürmek istemiyor. Genel Md. Bir ara odasından çıktı, ben hemen efendim ben Karamanlıyım Kahvecizadeler’denim dedim. Beni hemen içeri aldı. Babamı, amcamı çok iyi tanıyor. Çocukluğu ve gençliği bizim evde bağda bahçede geçirmiş. Kemal beyin babası Karaman kaymakamıymış. Hoş beş sohbetten sonra ne istiyorsun dedi. Ben durumumu arz ettim. Ankara’da iş istiyorum dedim. O Ankara’da yatacak yer sorunun var, dedi. Konya’da nerede çalışmak istersin dedi. Ya Şeker Fabrikası ya da Et Balık Konya Et Kombinası dedim. İki kuruluşta yeni açılmış servis otobüsü var, peki dedi. Hemen et balık Genel Md. Yardımcısı İslam Bey ile telefonda görüştü. Benim hakkımda referans verdi. İslam Bey hemen Konya Et Kombinası Muhasebe Servisine tayin belgemi elime verdi. Konya Et Kombina Muhasebe Servisinde işe başladım. Çalışanların hepsi benden büyük, iyi bir çalışma ortamı var. Bir yıl kadar çalıştım. Kendimi sevdirdim. Lojmanda yatacak yer verdiler. 8-10 ay çalıştıktan sonra Ankara’ya Yüksek İktisat ve Ticaret okulu açıldı. Ankara Hukuk Fakültesi binasında okul akşam 3 yıllık müfredatı 4 yıla yaymışlar. Hukuk Fakültesinin Siyasal Bilimler Fakültesinin hocaları ile devlet yönetiminde üst düzey yurtdışında okumuş birçokları derslere geliyordu. Et balıkta çalışırken görevli olarak Ankara’ya geldim. Ankara akşam Yüksek İktisat ve Ticaret Okuluna gittim. Derslere girdim. Hepsi yaşlı başlı askerliğini yapmış zamanında tahsilini yarım bırakmış ağabeylerimiz, ablalarımız okul hoşuma gitti. Okulda hemşerimiz Mustafa Çelebi ağabeyimiz de var. Eski bakan hemşerimiz Işın Çelebi’nin babası bana yakın ilgi gösterdi. Dersler akşam 18:30’da başlıyor 22:00’da bitiyor. Sonra Ticaret Lisesi diplomamı alıp Ankara’da bu okula kayıt oldum. Konya Talebe Yurdu’na  kayıt oldum. Burada yatıp kalkıyorum. Yurtta Ankara’daki fakülte ve yüksek okullardan arkadaşlar kalıyor. Birçoğunu Konya’dan tanıyorum. Şimdi geldi yeniden biz işe girip akşam tahsiline devam etmek. Önce bir devlet dairesine girdim. Muhasebe Bölümüne verdiler. Başımızda anlayışsız bir şef var. 5-10 dakika geç kalsam imza defterimi kaldırır, muhasebe müdürüne şikayet eder. Bu işimden memnun değilim. Aynı işyerinde benden büyük yüzbaşılıktan bir ağabeyim var. O da benim gibi akşam aynı işyerinde okula gidiyoruz. Benim işimden memnun olmadığımı biliyor. Bana bir gün Keramettin Bey, Türk Tarih Kurumu Basımevi var. Oranın müdürü bizim genel müdürlüğün matbaacılık müşaviri orada senin gibi bir adama ihtiyaçları varmış, gider misiniz dedi, Giderim dedim. İsmini verdi telefon etti. Kalktım Türk Tarih Kurumu Basımevine gittim. Müdür de genç, çalışkan, dinamik. Bu müdür daha önce liseyi bitirip, Amerika’ya matbaacılık tahsiline Merkez Bankası banknot matbaası hesabına   gitmiş. Mecburi hizmetini Merkez Bankasına ödemek için Türk Tarih Kurumu Basımevine müdür yapmışlar. 

Konuştuk, anlaştık, Türk Tarih Kurumuna geçtim. Burada İşletme Şef Muavini yaptılar. 6 ay çalıştım. Muhasebeci Hasan Bey istifa etti. Türk Tarih Kurumunun Muhasebe Müdürü Saim Bey 60-65 yaşlarında eşinden ayrılmış otel odasında yatıp kalkan iyi bir ağabey.  Saim Bey bana, Hasan Bey Matbaa Muhasebeciliğinden ayrılıyor. Muhasebeciliği size teklif edecekler, kabul et dedi. Ben sana yardımcı olurum dedi. Muhasebeciliği kabul ettim. Maaşım haliyle yükseldi. İmza yetkisi verdiler.

Kendimi kabul ettirdim. Şimdiki gibi bilgisayar, hesap makineleri yok. Bir kollu hesap makinesi ile işlem yapıyor. Türk Tarih Kurumu Matbaasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin kitap ve dergileri Türk Tarih Kurumunun tüm yayınları İş Bankası Genel Müdürlüğünün Kültür Yayınları, Ankara Ana ve Çocuk Sağlığı Derneğinin yayınları, Türk Kanser ve Savaş Derneğinin yayınları pek çok büyük kuruluşların baskı işlemleri yapılıyor. İş Bankası Kültür Yayınlarını Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel yönetiyor. Yılın 6-8 ay bizim matbaada. Bu kitapların baskı tashih işlerini yapıyor. Matbaada bir odası var. Öğle yemeklerini beraber yiyoruz. Şair, edip ve engin bir kültür birikimi var.  Hoş sohbet babacan bir insandı bize geçmişini anlatırdı.  Kendisinin hafız olduğunu söylerdi. İsmet İnönü’nün annesi Cevriye Hanım‘a Kur’an okuyarak İnönü’nün takdirini kazanmış o şekilde bakan olduğunu söylerdi. Sesi çok güzeldi. Gençlik yıllarını anlatırdı. İstanbul Darulfünun (İstanbul Üniversitesinde) okurken  sınıfın en güzel kızına aşık olmuş (B). Okul bitiyor para yok iş yok o güzel kızı üniversitedeki hocası F. K ile evlenmiş. Hala B’yi alamadığı için hayıflanır gözleri dolardı. Hatta sevdiği kız için şiir yazmış ve bu şiir Suzinak makamında bestelenmiş olup Klasik Türk Müziği’nin önemli eserleri arasına girmiştir. Güfte ve beste kendisine aittir: 

Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz 

Aşkın beni sermest ediyorken keder olmaz 

Ölsem de senin uğruna canım heder olmaz 

Sen saçlarını çözdüğün akşam seher olmaz 

1950 yılında döviz yok, matbaadaki makineler baskıya yetişemiyor. Gazeteci Mehmet Barlas’ın babası Cemil Sait Barlas o da gazeteci onun eski bir Albert Frankenstein baskı makinesini satın aldık. İşleri gene zamanında yetiştiremiyoruz. Meşhur Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın da Ana ve Çocuk Sağlığı Derneği var. Onunda Pediatrik Derneği ve Kitapları bizde basılıyor. Çok titiz şekilde annenin kitabı da biz de basılıyor. Kitabı Ana Çocuk Sağlığı Derneğine vermiş. Dernek kitabı satıp, bize para ödeyecek. Haliyle ödemeler gecikiyor. Ödemeleri gecikmeli olarak tahsil ediyorduk. Bu arada devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar hatıralarını bastıracak zaten iş bankası kültür yayınları da biz de basılıyor. Kitap baskısı için İş Bankası Genel Müdürü Ahmet Dallı Türk Tarih Kurumu Basımevi Md.  Gökmen Bey ve ben bir protokol yapıp bu kitabı basmayı taahhüt ettik.

Son model matbaa makineleri lüks kağıtları, cilt için Ceylan Derileri bir kısmı geldi, bir kısmı gümrükte, bir kısmı yolda geliyor. Basılan kitap “Ben de Yazdım” yazarı Celal Bayar. Bu arada 1960 ihtilali oldu. Beni ve matba Md Gökmen Bey dahil tüm kuruluşu çağırdılar. Ankara Palas’ın karşısındaki T.B.M.M binasına gidip ifade verdim. Birkaç kez Ankara Anafartalar’daki adliye binasına gittim ifade verdim. Takipsizlik karar verildi. Çok sıkıntılı üzüntülü günlerim geçti. 1960 yılında yüksek tahsilimi tamamladım. 

Askere gitmeye karar verdim. Ankara Piyade Yedek Subay okulunu 1961’de levazım poligonunda asteğmen olarak   18 ay da hizmetimi tamamlayıp terhis oldum.

Terhisten sonra kısa bir süre Ereğli Demir Çelik’te çalıştım. 6 ay sonra istifa ettim.  Ankara’ya döndüm, bir devlet kuruluşuna girdim. Yatırımcı bir kuruluş. 3 üst derece alıyorum.  Ücretim iyi ayrıca vekalet ücreti de alıyordum 

Genel müdürle bir müteahhide ödeme yüzünden tartıştık. Beni hemen kenara çektiler, elimdeki yetkileri aldılar. Kütüphaneye 1 sandalye koydular orada çalışıyorum; moralim bozuk. O yıllarda yeni evlendim, maddi sıkıntı içindeyim. Bir gün Ulus’ta gezerken hem okuldan hem de askerlikten bir arkadaşım vardı. Karşılaştık ne yaptığımı sordu anlattım. Bana dedi ki   Sayıştay veya Danıştay’a girersin. Sen yetenekli bir arkadaşımsın dedi. Ben Sayıştay. Danıştay’ı sordum. Bir defa hâkim teminatı var. İki yılda bir terfi var. 45 gün Adli tatil var. Daha ne istersin dedi. Aklıma yattı, 6 ay Danıştay imtihanlarına çalıştım. Geçmiş yıllarda hangi derslerden hangi sualler sonulmuş, onları temin ettim. Danıştay tetkik hakimliği imtihanına girdim. 130 kişi girdik. 36 kişi arasına girdim. Danıştay’ın en zor dairesi 4’üncü daire vergi dairesiydi.

İstediğimiz daireleri sordular. Sıra bana gelince ben 4’üncü daire dedim. Vergi dairesine bakan yetkili   oğlum Danıştay’a en ağır dairesi dedi. Ben gene 4’üncü daire dedim. Artık 4’üncü dairede gecem yok, gündüzüm yok, cumartesi, pazar, bayramım yok. Hep dosya eve getirip okuyorum. Heyete sunuyorum. Heyetin takdirini kazanıp 1. Başkanlıkça “Olağanüstü başarımdan dolayı Takdirname ile taltif edildim”.  1973 yılında milletvekilliği seçimi için istifa ettim. Annem ve kardeşlerim karşı çıktılar. Adaylığımı koymadım. Vergi hukukunu iyi öğrendiğim için serbest hayata atılmayı düşündüm. 1973-1982 arası serbest mali müşavirlik büromu açtım. Teşvik yatırım yabancı sermaye şirket kuruluşları, ithalat, ihracat iş takipleri yaptım. Hiçbir zaman eğri işlere soyunmadım. 1982 yılında Yüksek Öğretim Kanunu çıkınca Yüksek Öğretim Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulunun muhtelif Kamu Kuruluşları, Üniversiteler, Danıştay, Sayıştay ve Yargıtay’dan   bir üye seçilecek. Ben de Danıştay’dan adaylığımı koydum. 24 kişi aday adayı oldu. 3 kişi aday seçilecek, 3 kişi arasına aday olarak seçildim. 3 kişi arasından da Yüksek Yönetim Kurulu 1 kişi seçecek, 3 kişi arasından beni Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu üyesi olarak seçti. 10 yıl Türkiye’deki bütün Üniversitedeki yüksekokulları denetledim. Denetleme yaparken kimsenin adına değil, yansız yol gösterici uyarıcı oldum. Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığınca da takdirname ile ödüllendirildim. 1992’de emekli oldum. Evli 1 kız, 2 oğlum var. Kızım Özlem Ünsay Yalçın (OTTÜ Uluslararası İlişkiler) Mehmet Ali  Ünsay (Gazi Ün.  İşletme Fakültesi ) Murat Ünsay (İ.T.Ü. Mimarlık ) – damadım Hasan Yalçın, gelinlerim   Esra Ünsay ve Ömür Ünsay hepsini çok seviyorum. Benim vefakar ve cefakar sevgili eşim yol arkadaşım  Hasibe Ünsay’a minnettarım  hepsini çok seviyorum.  Ankara’da emekli yıllarımı geçiriyorum. Allah herkese sağlıklı, huzurlu bir ömür nasip etsin.

Bazı sevdiğim deyimler 

“Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok 

Nice elbiseler gördüm içinde insan yok”

“Sanma ki dert sende var 

Sendeki derdi nimet sayanlar var”

“Hayir bildiğine şer, şer bildiğinde hayir vardır”

Bir adam çalışkan olup da akıllı değilse dikkat et 

Bir adam akıllı olup da tembel ise ikaz et 

Bir adam hem akıllı hem çalışkan ise takdir et 

Bir adam hem akılsız hem tembel ise terk et


Yorumlar