Ahmet Yıldızcı




Prof. Dr. Ahmet Cengiz YILDIZCI 1969 yılında Orman Fakültesi’nden mezun olarak Orman Yüksek Mühendisi unvanını almıştır. 1969-1972 yılları arasında Orman Bakanlığı Milli Parklar Dairesi’nde Peyzaj Plancısı olarak görev yapan YILDIZCI 1972-1973 yıllarında K.T.Ü Orman Fakültesi Park Bahçe ve Peyzaj Mimarisi kürsüsünde asistanlık görevinde bulunmuştur. 1973-1975 yıllarında Paris- Haut de Seine Yeşil Alanlar ve Parklar Müdürlüğü’nde Peyzaj Plancısı olarak görev yapmıştır. 1975-1977 yıllarında İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Şehircilik Kürsüsü’nde Prof. Kemal Ahmet ARU yönetiminde misafir asistan doktora öğrencisi olarak görev yapmış ve 1977 yılında İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Şehirsel Tasarım ve Şehir Yenileme Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başlamıştır. 1978 yılında doktorasını tamamladıktan sonra 1978-1979 yılları arasında UNESCO bursu ile Kanada Quebec’te Laval Üniversitesi’nde misafir öğretim elemanı olarak görev yapmıştır. 1982 yılında İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde doçent, 1988 yılında aynı bölümde profesörlük kadrosuna atanmıştır. 2002 yılına kadar aynı bölümde Kentsel Peyzaj Planlaması Yüksek Lisans Koordinatörü olarak görev yapmıştır. 2002 yılında ülkemizde ilk kez Mimarlık Fakültesi içerisinde yer alan Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nü kurmuş ve 1.12.2011 yılına kadar İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanlığı ve İ.T.Ü Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans ve doktora programı yürütücülüğünü yapmıştır.
Profesör YILDIZCI 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nün kuruluş aşamasında görev almış, 1987-2004 yılları arasında Kentsel Peyzaj Planlaması dersi ile proje derslerini yürütmüştür.
Profesör YILDIZCI’nın 5 adet kitap, tez ve editörlüğü bulunmaktadır. 51 adet uluslararası ve ulusal bildiri ve makalesi 21 adet araştırma ve uygulama raporları bulunmaktadır.
Profesör YILDIZCI İ.T.Ü Fen Bilimleri Enstitüsü kapsamında 7 adet doktora ve 122 adet yüksek lisans tezi yönetmiştir.
Profesör YILDIZCI 1991-1994 yılları arasında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin 1995-1999 yılları arasında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Peyzaj Konularından Sorumlu Başkan Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur. 
YILDIZCI İstanbul Metropoliten Planlama bürosunun hazırladığı İstanbul Çevre Düzeni Planı (2004-2006) ile Bursa Büyükşehir Belediyesi Çevre Düzeni Planı’nın yapımında Doğal Yapı Grup Başkanlığı görevini üstlenmiştir.
Profesör YILDIZCI İ.T.Ü Döner Sermaye, Çevre ve Şehircilik Uygar Merkezi, İ.T.Ü Vakfı ve İ.T.Ü Geliştirme Vakfı bünyesinde 82 adet peyzaj projelerine imza atmıştır. Ayrıca 24 adet mesleki yarışmalarda gerek jüri üyesi olarak gerekse yarışmacı olarak ödül almıştır. 
2010 yılında TMMOB Peyzaj Mimarları Odası’nın Peyzaj Mimarlığı Eğitimi’ne katkılarında dolayı Başarı Ödülü’ne ve 2016 yılında 8.Ulusal Peyzaj Mimarlığı Ödülleri kapsamında Onur Ödülüne layık görülmüştür.
Profesör YILDIZCI 2013 yılında HEBİL 157 Projesi ile ASLA (Amerikan Peyzaj Mimarları Derneği) ödülüne layık görülmüştür.
Başarı bir kader mi?
Aşağıda okuyacaklarınız, aslında toprak damlı, altı ahır, üstte beş nüfusun yaşadığı iki katlı bir evden çıkıp her zaman yanımda duran değerli eşimle balkonumuzda kahve içerken boğazdan geçen vapurları seyrettiğim bir noktaya nasıl geldiğimin hikâyesidir. Kader var mıdır? Yoksa insanlar kaderlerini kendileri mi yaratırlar. Karar sizin.
Karaman Koçakdede Mahallesi Kışla Caddesi 57 no’lu evde 01.12.1944 tarihinde doğdum. Altı ahır olan iki katlı evimizin damı topraktı. Sonbaharda babam dama tuz dökerek yuvak taşı ile yağmur suyunun evin içine akmasını engellemeye çalışırdı. Evimizle mutluydum. Çünkü komşu evlerde olmayan elektrik ve su bizim evimizde vardı. Çocukluğumda en çok zoruma giden olay ise ahırımızda beslediğimiz camızın (manda) YAZI adını verdiğimiz sığır toplama alanına uykumdan uyandırılıp onu YAZI’ya götürmemdi. Çocukluğumda kuzenlerim Yılmaz Akkaş, Mete ve Atilla Yıldızcı ile evin önündeki boş arazide top, aşık, çelik-çomak oynayarak büyüdük. 
Okula gitme zamanı geldiğinde evimize en yakın okul olan Güneş İlkokuluna 1951 yılında kaydımı yaptırdılar. Tek katlı kâgir yapılı olan bu okul ve bahçesi benim için yeni bir yaşam merkeziydi. İlkokul dendiği zaman 5 yıl öğretmenliğimi yapmış olan Nimet hocam ve her teneffüste gördüğümüz ve bizi görmese de tanıyan görme engelli simitçi Niyazi amcadan da bahsetmeseydim olmazdı. Çünkü hepimizin kursağında onun simitleri vardı.  
Hayatımın en önemli insanlarının başında gelen, ailemizin en saygıdeğer kişisi olan dayımın (Bekir Aköz) sevgili eşi ismiyle müsemma Zekiye Aköz’den bahsetmek istiyorum. Kendisi ailenin bütün fertlerinin sorunlarıyla ilgilenir ve ailemizin bütün çocuklarını ismiyle çağırırdı. Bir gün bana “Ahmet okul durumun nasıl?” diye sorduğunda “Yenge anne, tembellerin en çalışkanıyım.” cevabını vermiştim. Bu cevap benim çocukluktan beri hayatın olumlu yönlerini almaya çalışan bakış açımı göstermekteydi.  
Ortaokul ve Lise, Güneş İlkokulu bitişiğinde iki katlı kâgir yapılı bir okuldu. Karaman’ın en önemli binalarındandı. Tabii burada okulun yapısından ziyade bize ders veren öğretmenlerimizin kalitesi önemliydi. Müdürümüz Zeki Yılmaz, Edebiyat öğretmenimiz Melik Güzeland ne güzel insanlardı hala unutmadığım. Aruz vezinlerini (Failatün failün) yine o yıllarda reklam fikrinin önemini vurgulamak amacıyla bizlerden Karaman’a ait bir ürünü radyo veya gazetede tanıtan bir yazı istemişti. Hiç unutmuyorum, kasabanın testisi (K. Karabekir) suyunuzu buz gibi muhafaza ediyor diye bir reklam yazısı yazmıştım. 
Tabii Fizik ve Kimya öğretmenimiz Nilüfer Dural çok saygı duyduğum, aynı zamanda da çok korktuğum bir öğretmendi. Şimdi düşünüyorum da ben de bir öğretim üyesi olarak acaba onlar kadar öğrencilerimin belleğinde iz bırakabilmiş miyim?
Liseden mezun olduktan sonra üniversite giriş sınavlarına girdim. İlk sene A. Ü. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Coğrafya bölümünü kazandım. İdealimde olan bir bölüm değildi. Aynı zamanda ailemin bütçesi beni Ankara’da okutacak düzeyde değildi. Coğrafya bölümüne devam etmedim ve Karaman’a geri döndüm. Ailem amcam (Muhsin Yıldızcı) gibi bir banka memuru olmanın benim için daha iyi olacağını düşünüyorlardı. Bu arada Kılbasan köyünde sözleşmeli ilkokul öğretmenliği için müracaat ettim. Kabul ettiler. Kılbasan köyüne gittiğim zaman daha bıyığı terlememiş 18 yaşında bir gençtim. İlk gün muhtar ve arkadaşları bana bir hoş geldin yemeği verdiler ve yemekte rakı ile kutlama yapmak istediler. Hayatımda rakı nedir bilmezdim ancak öğretmen olunca içmek durumunda kaldım. Ayrıca köy öğretmenine ayrılan evde elektrik ve su yoktu, tuvalet ise evin dışındaydı. Ertesi günü muhtardan özür dileyerek Karaman’a geri döndüm. Bu olay benim kariyer yapma hırsımı arttırdı. Artık tek bir amacım vardı okumak ve yükselmek. 
İlk sene istediği bölüme girememiş öğrenciler olarak çok büyük bir dayanışma sergiledik. Ali Eryılmaz, Hüsnü Buğdaycı, Muhsin Abay gibi aklıma gelen arkadaşlarla o sırada Haydarpaşa Lisesi’nin yetişmiş öğrencilerinden Mehmet Pembeci bize matematik kursu verecek ama nerede? Yazın dondurma satan kışın boşta kalan Topçu’nun Asri Pasajı içerisindeki dükkânında.  
Sonuçlar hepimiz için başarılı oldu. Ben ve Sami Ölçer İ.Ü Orman Fakültesi’ni, Ali Eryılmaz A.Ü. Ziraat Fakültesi’ni, Hüsnü Buğdaycı E.Ü. Tıp Fakültesi’ni, Muhsin Abay E.Ü. Ziraat Fakültesi’ni kazandık. 
Sizlere hiç unutmadığım bir anımı da paylaşmak istiyorum. Orman Fakültesi’ne 94. no ile kayıt yaptırdım. Sami Ölçer’i arıyordum. Kayıt numarası 100’e geldiğinde sırası gelmiş ama Sami kayıt yaptırmıyordu. 100 numarayı almak istemedi ve 109. numara ile kayıt yaptırdı.   
1968 yılında Orman Fakültesi Bahçeköy yurdunu komandolar bastı ve sol tandanslı öğrencileri dayakla dışarı attılar. Bu kişiler bizim odaya geldikleri zaman onlardan bir kişi “Ben bu çocukları (Sami Ölçer ile beni) tanıyorum. Onları Cuma namazında görüyorum” dediği için bizi bıraktılar. Ancak dayak yiyen arkadaşlarımın tamamı kantinde aynı masayı paylaştığımız, görüştüğümüz yakın arkadaşlarımızdı. Bu olaylar 68 olaylarının başlangıcıydı. 
Sami Ölçer ile çocukluk yıllarından itibaren başlayan arkadaşlığımız, Orman Fakültesinde devam etti. Orman Fakültesinin Bahçeköy yurdunda aynı odayı paylaştık. Daha sonra Ankara’da iki bekâr mühendis olarak aynı evi kiraladık.  Sami’ye hayrandım. Sabah erken kalkar, kahvaltıları hazırlar ve evin temizliğini yapardı. Tabii ben bu düzene alışkındım. Karaman’da yaşları benden 2’şer yaş küçük olan Sevgi ve Semahat kardeşlerim sayesinde bu konforu yaşamıştım. 
Orman Fakültesi’nde benim yaşamımın çizgisini değiştiren bir olay oldu. 1968 yılı haziran döneminde arkadaşlarımın çoğunun mezun olmuştu. Ben bir sömestr okulu uzatmıştım. 1969 yılında Prof. Dr. Besalet Pamay hocamız son sınıflar için Park Bahçe ve Peyzaj Mimarlığı dersini yönetim kurulundan geçirerek zorunlu ders olmasını sağladı. Ancak öğrencilerin tamamı bu dersi boykot ettiler ve derse girmek zorunda olmadıklarını belirttiler. Ben ve 7 arkadaşım bu dersi okumak istediğimizi ve seçmeli ders kapsamında bu derse gireceğimizi belirttik. Bunun üzerine yönetim kurulu kabul etti. İşte istikbalimin kırılma noktası bu oldu. Mezuniyetten sonra 7 kişiden oluşan bu grupta 4 kişi sertifika aldı. Hocamız Prof. Dr. Besalet Pamay Orman Genel Müdürlüğü Milli Parklar Daire Başkanlığına bir tavsiye mektubu yazarak bizlerden 3 kişiyi Peyzaj Mimarlığı dersini görmüş eleman olarak Milli Parklar Daire Başkanlığı’nda değerlendirilmemizi rica etmiştir. İşte her musibette bir hayır vardır. İnancımı bir kez daha sorgulamış oldum.      
Milli Parklar Dairesinde Amerikalı Peyzaj Mimarları Türkiye Milli Parklarının master projelerini hazırlıyorlardı. Onlardan çok şey öğrendim. 1972 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi kurulmuştu. Daha öğrenci almıyordu ama öğretim elemanı yetiştirmek için asistanlık sınavı açılmıştı. Ben de Park Bahçe ve Peyzaj Mimarlığı kürsüsünde açılan asistanlık sınavını kazandım. Gerek insani gerekse akademik olarak örnek aldığım İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Yalçın Aköz’ün yoluna girmiştim. Hayallerim gerçek oluyordu. Yeni kurulan Orman Fakültesinde bana doktora hocalığı yapacak kimse yoktu. Bu nedenle Milli Parklar Daire Başkanı Zekai Bayer, ülkemizde Şehirciliğin duayeni İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Şehircilik Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Kemal Ahmet Aru ile tanışmamı sağladı. 
Sonra İ.T.Ü.’de doktoraya başladım. Bu arada 1973-1975 yılları arasında K.T.Ü. doktora hazırlıklarımı yapmak üzere beni 2 yıllığına Paris’e görevlendirdi. Paris’te gerek üniversite gerekse Paris Park Bahçeler Müdürlüğü’nde uygulama çalışmalarına katıldım. Meslekte oldukça deneyim kazanmıştım. Paris dönüşü 1976 yılında 4 aylık askerliğimi İzmir Bornova Topçu Tabur’unda gerçekleştirdim. Askerlik dönüşü İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Şehirsel Tasarım ve Şehir Yenileme Kürsüsü’nde açılan kadroya kabul edildim. Çevreme ormandan şehre inen tek adam olduğumu söylüyordum. 1977 yılında İ.T.Ü.’de doktoramı tamamladıktan sonra UNESCO’nun açtığı Kanada’daki yurt dışı bursuna müracaat ettim ve Quebec Laval Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde 1978-1979 yılları arası misafir öğretim üyesi olarak görev yaptım. 1979 yılında İstanbul’a döndüm. Kanada’daki son günlerimde diş problemim oldu. Türkiye’de daha iyi tedavi olabilirim diyerek ülkeme döndüm. O tarihlerde İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yalçın Aköz danışmanlığında fotoelastisite yöntemi ile dişlerin mukavemeti konusunda doktora yapan Diş Hekimi Ayten Hanım’a yönlendirdi. Ayten Hanım’ın diş hekimi koltuğuna oturduğum zaman o koltuğun hayat boyu sürecek bir birlikteliği getireceğini o gün düşünmemiştim. 1979 yılında Ayten Hanım ile evlendim ve 1981 yılında Doğa isminde bir oğlumuz oldu. Kendisi şimdi şimdi Cenevre’de bir Amerikan şirketinde üst düzey yönetici olarak görev yapmaktadır. Oğlum Karaman’da yaşamamış olsa da Karaman’lılık ruhunu taşıyan bir kişidir. Karaman vakfı aracılığı ile Karaman’daki öğrenciler için 6 adet bilgisayar temin ederek Karaman’a sevgi ve bağlılığını göstermiştir. Eşi Hukukçu Doktor Ece ve oğlu Can ile hayatına devam etmektedir. Kanada dönüşü İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Şehircilik kürsüsünde 1982 yılında yardımcı doçent, 1985 yılında doçent ve 1989 yılında Profesör oldum. 1987-2004 yılları arasında mezun olduğum İ.Ü. Orman Fakültesi öğrencilerine dönemimizde boykot edilen Peyzaj Mimarisi dersini verdim. 
1991-1994 yılları arasında (Prof. Dr. Nurettin Sözen dönemi) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Yeşil Alanlar danışmanlığı yine 1995-1998 yılları arası Bursa Büyükşehir Belediyesi (Erdem Saker dönemi) 1999-2003 yılları arası yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Ali Müfit Gürtuna dönemi) 2006-2009 yıllarında (Kadir Topbaş dönemi) İstanbul Metropolitan Planlama Bürosunda İstanbul Çevre Düzeni Planı ile 2010-2012 yıllarında, Bursa Büyükşehir Çevre Düzeni Planı yapımında Doğal Yapı Grup Başkanlığı görevlerinde bulundum. Türkiye’de Peyzaj Mimarlığı eğitimi sadece Orman ve Ziraat Fakültesi’nde verilmekteydi. Ülkemizde ilk kez bir Mimarlık Fakültesi içerisinde yer alan İ.T.Ü Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nü 2002 yılında kurarak kurucu bölüm başkanlığını yasal emeklilik süremin bitişi olan 2011 yılına kadar yürüttüm.
Akademik meslek yaşamım boyunca, Türkiye ve yabancı ülkelerde de peyzaj uygulama projelerini gerçekleştirdim. Bunlardan en önemli olanlar İstanbul Ulus Parkı, Maçka Demokrasi Parkı, Bakırköy Botanik Parkı, Bursa Soğanlı Botanik Bahçesi, Hayvanat Bahçesi, Nilüfer Belediyesi Kent Meydanı, Bolu Kent Meydanı, Muş Lale Vadisi ve Gölet Parkı, Diyarbakır Dicle Park ve Koru Parkı ile Bakü Ekoloji parklarını sayabilirim. Mesleğimizin Oscar ödülü sayılan ASLA (Amerikan Peyzaj Mimarları) ödülüne 2013 yılında Türkiye’de ilk kez Bodrum Hebil 157 Projesi ile sahibi oldum. Bu arada Peyzaj Mimarları odasının 2010 yılında Eğitime Katkı ile 2013 yılında Peyzaj Mimarlığı onur ödülüne layık görüldüm. 
Yukarıda bahsettiğim yaşam öyküsü içerisindeki başarı ve ürünler Karaman’ın toprağı, suyu, iklimi ve ilahi gücünden kaynaklanmıştır. Sonuç olarak umutsuzluğa kapılmadan çalışarak bir başarının kazanılabileceğinin bir kader olup olmadığını hala sorguluyorum.    

Yorumlar